İçişleri Bakanlığı’nca dün (4 Mayıs 2021) 81 il valiliğine gönderilen “Market tedbirleri genelgesi” hakkında eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir değerlendirme yaptı:
“23 Aralık 2019 günü Çin’in Vuhan (Wuhan) kentinde başlayıp dünyaya yayılan, 11 Mart 2020 günü Türkiye’de ilk kez görülen, 18 Mart 2020 günü ilk can kaybına neden olan, düne kadar ülkemizde toplam 41.527, dünyada yuvarlak rakamla 3.429.000 insanın ölümüne yol açan koronavirüs salgını, henüz kontrol altına alınamadı. Bu rakamlar, insanlığın 21. yüzyılın ilk çeyreğinde küresel plânda ne büyük bir afetle karşı karşıya bulunduğunu gösteriyor.
Çin, Almanya, Rusya, ABD gibi çeşitli ülkelerde geliştirilen ve Türkiye’de de uygulanmaya başlanan aşılarla koronavirüsle mücadele konusunda önemli bir aşamaya gelinmiş olmakla birlikte; maske – mesafe – temizlik şeklinde özetlenen bireysel korunma önlemleri henüz azalmayan önemini koruyor. Ancak bu önlemlere başta herkese örnek olmaları gereken yüksek düzeyde iktidar mensuplarının siyasî parti kongreleri ve iftar yemekleri gibi toplu etkinliklere katılımları olmak üzere, yeterince uyulmadığı bir gerçek. Bu, durum mücadeleyi zayıflatıyor.
Hâlen İçişleri Bakanlığı’nın Cumhurbaşkanlığı kabinesinde alınan kararlar doğrultusunda valiliklere gönderdiği 26.4.2021 tarihli Genelge uyarınca 17 Mayıs 2021 sabahı sona erecek bir ‘tam kapanma’ dönemindeyiz. Ancak bu kapanma, işletmeler ve işyerleri arasında adıyla çelişen, özellikle küçük esnafın mağduriyetine yol açan farklı uygulamalarla devam ediyor.
İçişleri Bakanlığı’nın ‘Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27 ve 72. maddeleri uyarınca il/ilçe umumî hıfzıssıhha kurulu kararları ivedilikle alınacak’ talimatıyla 81 il valiliğine gönderdiği 4.5.2021 tarihli Genelge, daha önce alkollü içki yasağıyla başlamış olan bir eşitsizliği sürdüren yeni satış yasakları getiriyor:
‘Marketlerde (zincir ve süper marketler dahil) vatandaşlarımızın zorunlu temel ihtiyaçları kapsamındaki ürünlerin dışında herhangi bir ürün satışına izin verilmeyecek. …
Daha önce getirilen alkollü içki satışı kısıtlamasının yanı sıra marketlerde (zincir ve süper marketler dahil) elektronik eşya, oyuncak, kırtasiye, giyim ve aksesuar, ev tekstili, oto aksesuar, bahçe malzemeleri, hırdavat, züccaciye vb ürünlerin satışına izin verilmeyecek’.
Bu yasakların gerekçesi, –kendi içinde çelişkili bir ifade ile– ‘sokağa çıkma kısıtlaması sırasında marketlerde oluşabilecek yoğunlukların önüne geçmek amacıyla’ açıklanıyor. Sokağa çıkma kısıtlaması varken marketlerde nasıl bir yoğunluk oluşabilir? Rakı, şarap veya bira satın almak için insanlar marketlerin önünde kuyruk mu oluşturuyor?
Ayrıca günümüzde elektronik eşya olarak TV, cep telefonu, kulaklık gibi ürünler; giyim eşyası ve aksesuarı, oto aksesuarı, züccaciye ürünü olarak bardak ve tabak herkesin; kırtasiye olarak kitap, defter, kalem, kâğıt özellikle öğrencilerin ‘zorunlu temel ihtiyaçları’ arasındadır.
Koronavirüsle bu yasaklarla mücadele edilebileceği düşüncesi bir yanılgıdır. 4.5.2021 tarihli Genelge ile aynı konuda daha önce çıkarılan genelgelerin, görev alanı itibariyle doğrudan bu konuyla ilgili olan, çalışmalarını Bilim Kurulu oluşturarak yürüten Sağlık Bakanlığı’nca değil, İçişleri Bakanlığı’nca valiliklere gönderilmesi ilginçtir. Valiler, illerde bütün bakanları temsil eder.
Hukukî açıdan Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27 ve 72. maddelerinde salgın hastalıklar için öngörülen tedbirlerden 4.5.2021 tarihli Genelge ile konulan yasaklar çıkarılamaz. Bu yasaklar, Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin ‘ancak kanunla’ sınırlanabileceğini öngören 13. maddesi ile ‘olağanüstü hâllerde’ kısmen veya tamamen durdurulabileceğini öngören 15. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 119. maddesinde ‘tehlikeli salgın hastalık’ hâlinde ‘süresi altı ayı geçmemek üzere’ Cumhurbaşkanınca ‘olağanüstü hâl’ ilân edilebileceği, bu kararın ‘verildiği gün Resmî Gazetede’ yayımlanarak ‘Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına’ sunulacağı öngörülmüştür. Şimdiye değin koronavirüs salgınına karşı daha etkili mücadele için doğrudan Anayasa’da öngörülen bu yola gidilmeyişi, tehlikenin büyüklüğü ile doğru orantılı bir değerlendirme yapılmadığını, olağanüstü hâl benzeri yetkiler kullanmak suretiyle de salgının önlenebileceği düşüncesinin ağırlık kazandığını göstermektedir. Koronavirüs salgınına karşı mücadele, ancak hukuk çerçevesinde bütün tıbbî olanakların seferber edildiği bir topyekûn savaş anlayışıyla kazanılabilir.”