Advert
ALKIŞLARLA, ALKIŞLARLA
Vural Dilmaç - Damla Damla

ALKIŞLARLA, ALKIŞLARLA

Bir ses sanatkârı sahnede şarkısını bitirdikten sonra dinleyenler sanatçıya takdirlerini belirtmek için alkışlarlar.

Bir iş adamı toplantıda meslektaşlarına yaptığı işlerden dolayı nasıl başarı kazandığını anlatıp sözü bittiğinde başarılarını daha verimli hale getirmesi için alkışlanır. Bir üniversite öğretim üyesi konferanslara dinleyenlere ve öğrencilerine dünyadaki gelişmeleri anlattıktan sonra takdir duyguları içinde alkışlanır.

         Bir de siyasilerimiz vardır, onları yukarıdaki örneklerden ayırmak lazım. Zira siyasetçi kürsüye çıktığında alkışlar başlar, konuşmasının yarısında alkışlar devam eder. Konuşma bittiğinde şakşaklar durmaz, siyasetçi konuşur, şakşaklar devam eder. Yani ne konuşmacı doğru dürüst ifade edebilir, ne de dinleyenler konuşmanın esasını anlayabilir.  Düşünüyorum da, bu alkışçılar kendi başına bir para alıp da alkış talimatını yerine mi getiriyorlar. Dinlemenin de, alkışlamanın da bir adabı vardır. Her gün biraz daha bozulan toplumsal anlayış dejenere bir gelecek mi vaat ediyor? Bazen bir siyasinin ölçüp biçmeden söylediği sözler kendisinin ve partisinin başına sıkıntı açabiliyor. Hiç durup dururken Sayın Devlet Bahçeli’nin başkanlık sistemi için (konuşup görüşürüz) demesi, Sayın Bahçeli’nin bu sözünün üzerine iktidar da balıklama atladı ve dönüşü olmayan bir yola girdik. MHP’nin her konuda iktidarı desteklemesi, MHP’li tanıdıklarımız tarafından endişe ile karşılanıyor. Partiye kalben bağlı olanlar, MHP’nin geleceğini hiç iyi görmüyor, üzülüyorlar. Yeni sistem içinde partilerinin kaybolup gideceğini Anavatan Partisi’nin sonu gibi olacağı endişesi ile sonucu şöyle bağlıyorlar. MHP – AK Parti ile son dansını yapıyor. Kısa bir müddet sonra tango bittiğinde sonuçları göreceğiz.

 

* * *

 

ÇOCUKLARI EZMEYELİM

 

         Okuyucularımızın çoğu hatırlarlar. Önceki yıllarda 7 yaşını doldurmamış çocuklar ilkokula kayıt olamazlardı. O zamanki eğitimcilerin demek ki bir bildiği vardı. Şimdi ise tam tersine görüş ayrılığı var. Yeni eğitim sisteminde 54 ayını dolduran 4,5 yaşındaki çocuklar anaokuluna başlamak zorundalar.

         Bu sistem doğrudur, yanlıştır, bunu tartışacak durumda değiliz. Bizim anlayışımıza göre 4,5 yaşındaki çocuğu sabahın köründe yatağından kaldıracaksın, uykulu uykulu onu giydireceksin, yalan yanlış bir şeyler yedireceksin, sonra da servis arabasına bindirip anaokuluna göndereceksin. Bu  çocuk okula gidinceye kadar servis arabasında uykuya devam eder. Zar zor sınıfa girdiğinde başını masaya koyar ve uyuklar. Ağlar, sızlar, altını ıslatır, temizlik görevlileri ıslaklığı temizlemeye uğraşırlar. Anaokulu, baba okulu ne derseniz deyin, bir çocuğun okula adımını attığı andan itibaren çocukluk hayatı bitmiştir. Artık çocuklarımız gelecekteki dünyasını değerlendirmek, istikbale güvenle bakabilmek için bütün zorluklara karşı direnç göstermek zorundadırlar. Biz diyoruz ki: Küçük yavrularımızı ne olduklarını anlamadan sokaklara dökmeyelim, onlara çocukluklarını yaşamalarına biraz da olsa imkân verelim ve çocuklarımızı küçük yaşlarda okul hayatından soğumalarına meydan vermeyelim.

 

         Bütün okurlarımın yeni yılını kutlar, 2016 yılından daha güzel bir yıla kavuşmalarını canı gönülden dilerim.

DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500