İNSANLAR KENDİ KADERLERİNİ KENDİLERİ ÇİZERLER
Hasan Davran

İNSANLAR KENDİ KADERLERİNİ KENDİLERİ ÇİZERLER

            İnsanların başlarına gelen amma iyi amma kötü olaylar üzerine “kaderinde var” derler.                            

            Kader sözü dini bir kavramdır.

            Bu anlamda kader varlık ve oluş kanunları anlamına gelir. Evren buna göre işler. “Kadere imanın “özellikle Emevîler  döneminde dini doktrin haline getirilerek bu ezbere dâhil edildiği ona göre şekil aldığını görüyoruz. Gerçek İslam âlimleri kaderi inkâr ettiği gerekçesiyle ağır işkenceler altında şehit edilmiş. Başımıza gelenlerin önceden tayin edilmediği, zulümlerin ve kötülüklerin insana nispet edilmesinin Allah’ın adaletine sığmaz demişlerdir. Kişi Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir edilmiş, be napayım? Diyerek yanlış yapıp suç işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak gösteremez. Her şeyin yaratıcısının Allah olması bizim kötü ve yanlış işleri, sorumluluktan kaçarak Allah’a havale etmemize yol açmamalıdır.

            İslami yazar İhsan Eliaçık, Yasin Suresi’nin 19. ayetine göre sizin bahtınız ve kaderiniz sizin elinizdedir diyor. ‘Kuran’da kadere iman diye bir şey yoktur. Zulme isyan diye bir şey vardır. Bütün zalimlere isyan edilmeli, karşı çıkılmalıdır. Kuranı Kerim’de onlarca ayette hala aklınızı kullanmayacak mısınız? Der. Kuranı Kerim Yunus suresi ‘Allah pisliği, aklını kullanmayanların üzerine bırakır.’ Dinde akıl öne çıkarılmayınca bidat ve hurafeler öne çıkarılıyor. Bunu Peygamberimiz öldükten sonra Emevîler, Abbasiler kullanmış bu hurafeler günümüzde de dini siyasete alet edenlerce de kullanılmaya devam ediyor.’

             Mustafa Kemal Atatürk Türk milletinin Kuran’ı anlamaları için 1925 yılında Elmalılı Hamdi Yazır’ a Kuran tefsir, meal ve öz hadisleri Türkçeleştirmiş. Fakat bunlar topluma yeterince ulaştırılamamıştır.  Bunu fırsat bilen sahte dinciler, dergâhlarında Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı yapmışlar. Bu durum yıllar boyunca da devam ederek günümüze kadar gelmiş. Bunun en son örneği FETÖ darbesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nde kendini göstermiştir. Bu gün bu başımıza gelenler bugünün sorunu değil.

    Kurulduğunda laik, demokratik hukuk sistemine dayalı anlayışı olan Türkiye Cumhuriyet’i 1946 yılında çok partili parlamenter sisteme geçmiş. Fakat bu güne kadar siyasi partiler, hükümetler kendi iktidarlarını sürdürmek için bu güne kadar demokrasinin gelişmesi için bir şey yapmamışlar, demokrasiyi rafa kaldırmışlar. Ellerinden çıkacağını fark edinceye kadar parlamenter sistemin kıymetini anlayamamışlar. Anlasalar da işlerine gelmediği için halkı bilinçlendirme, bilgi toplumu olma çalışmalarını bir tarafa bırakıp halkı cehaletin eline teslim etmişlerdir.

              Demokrasi bilim ve bilgi olmadan yaşayamaz. İstediğiniz kadar kanun, anayasa yapın bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe genel durumunu değiştirmesi beklenemez. Herkes kendini düzeltmeli ve başımıza gelenlerin önceden tayin edilmediği zulümlerin ve kötülüklerin bilgisizlik ve cehaletten geldiği bilincine varmalı.

    Sonuç: Türkiye 16 Nisan Pazar günü “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” olarak adlandırılan başkanlık sistemine geçişi öngören Anayasa değişikliğini oylamak için sandık başına gitti. Türk toplumu % 51 Evet, % 49 Hayır diyerek karpuz gibi ikiye bölündü.

              Anayasa: Bir devletin şeklini belirten, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin kullanıldığını gösteren yurttaşların kamu hakları ile özgürlüklerini ve devletin topluma karşı ödevlerini belirten temel yasadır.

              Anayasa yapılış yöntemleri nelerdir? Anayasa nasıl yapılır?

              Anayasaların yapılması, yeni bir anayasanın ortaya çıkması iki biçimde olmaktadır. Bunlardan biri yeni bir devletin kurulması, diğeri de var olan bir devletin kuruluşunu yenilemesidir.

              Anayasalar toplumsal mutabakat metnidir, bir grubun, bir partinin anayasası olmayacaktır. Bir anayasa değişikliğinin meşru olabilmesi için halkın büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilmesi gerekir.

              Biz ; kimliği, mezhebi, inancı, ideolojisi ne olursa olsun toplumun bütün kesimleriyle diyalog kurularak , duygu birliği oluşturarak, ortak değerlerimize, özgürlüğümüze  sahip çıkılarak hangi görüşte olursa olsun tüm siyasi partiler ve  bu dalda uzman, söz sahibi bilge kişiler tarafından hazırlanan bir  anayasa isterdik.

             Herkes şapkasını önüne koysun, iyi düşünsün. Geçmişte ve günümüzde hata yapanları bir tarafa bırakıp, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bu vatan için şehit düşenlerin ruhu için ortak akılda buluşsun.

             Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm dünyada demokratik bir ülke olarak anılmasını sağlamalıyız.

             Dolayısıyla bir kişinin günah ya da suç işledikten sonra ‘Ben ne yapayım? Kaderim böyle.’ deyip kaderi suçlaması doğru değildir. Bir milletin aklını başına toplaması için Tanrı onu daha nasıl imtihandan geçirebilir?

            TBMM’nin açılışının 97. yılında milletimizin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.

DİĞER YAZILAR