HALKOYLAMASIYLA ORTAYA ÇIKAN TABLO

HALKOYLAMASIYLA ORTAYA ÇIKAN TABLO

16 Nisan 2017 günü Türk Milleti, son 56 yıl içinde yedinci kez yapılan halkoylaması için sandık başındaydı.

Sizin Yazınız - 2017-04-23 16:21:28

HALKOYLAMASIYLA ORTAYA ÇIKAN TABLO

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

  1. Giriş

16 Nisan 2017 günü Türk Milleti, son 56 yıl içinde yedinci kez yapılan halkoylaması için sandık başındaydı. Bu halkoylamalarının ilk ikisi 1961 ve 1982 Anayasaları için yapılmıştı.  Arkadan gelen dördü 1987, 1988, 2007 ve 2010 yıllarında yapılan Anayasa değişiklikleri, sonuncusu 21.1.2017 tarih ve 6771  sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun içindir. Egemenliğin asıl sahibi ve Anayasa koyucu olarak Milletimizin genellikle yüksek oranlarda katılımlarla oy kullandığı bu halkoylamalarının altısında farklı oranlarda çoğunluklarla “evet”, yalnız birinde oldukça yüksek oranda “hayır” sonucu çıkmıştır. En başta 1961 ve 1982 Anayasaları için sırasıyla % 81.05 ve % 91.27 oranında katılımlarla % 61.74 ve % 91.37 oranlarında “evet” oyu kullanılmıştır(1). 1987’de Anayasa’nın 12 Eylül 1980 öncesine tepki niteliğindeki siyasî yasaklarla ilgili geçici 4. maddesinin yürürlükten kaldırılması, en yüksek katılım oranı olarak % 93.64 ve en düşük “evet” oranı olarak % 50.16 ile kabul edilmiştir(2). Ertesi yıl yerel  seçimlerin öne alınması amacıyla Anayasa’nın 127. maddesinin 3. fıkrasının değiştirilmesine ve bir geçici madde eklenmesine dair Kanun için % 88.82 oranında katılımla yapılan halkoylaması ise, %  65 oranında “hayır” oyu ile sonuçlanmıştır(3). Bu Kanun, şimdiye değin  halkoylamasıyla reddedilen tek Anayasa değişikliği olmuştur.

2007’de içinde TBMM seçim döneminin dört yıla indirilmesi, Cumhurbaş-kanının halk tarafından seçilmesi de bulunan Anayasa değişikliği, % 67.51  oranında katılım ve % 68.95 oranında “evet” oyu(4); 2010’da içinde Kamu Denetçiliği Kurumu, bireysel başvuru, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu yeniden   yapılandırılması da bulunan kapsamlı Anayasa değişikliği, % 73.71 oranında katılım ve % 57.88 oranında “evet” oyu ile kabul edilmiştir(5).

Son olarak 6771 sayılı Kanun’la 18 madde içinde Anayasa’nın 73 maddesinde yapılan hüküm ve ibare değişiklikleri için 16 Nisan 2017 günü % 85.5 oranında katılımla yapılan halkoylamasında  % 51.41 oranında “evet” oyu kullanılmıştır. 1982 Anayasası’nda şimdiye değin yapılan en kapsamlı bu değişiklik ve halkoylamasının özellikleri, aşağıda bir gazete makalesinin sınırları içinde değerlendirilecektir.

  1. Genel Olarak Anayasa Değişikliği

1982 Anayasası’nda 1987’den bu yana 20 ayrı kanunla değişiklik yapılmış; bunlardan biri, –yukarıda değinildiği gibi–1988’de halkoylamasıyla reddedilmiş; biri 2008’de “lâiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu” gerekçesiyle Anayasa’nın 4. madde-sinde ilk üç madde hükümleri için konulan “değiştirilemezlik ve teklif edilemezlik” ilkesi uyarınca Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiştir(6). Diğer 18 kanunla –mükerrer değişiklikler düşülmek kaydıyla– Anayasa’nın 88 maddesi değiştirilmiştir(7). Genelde demokratikleşme yönünde yapılan  bu değişiklikler sonunda Anayasa’mız, temel hak ve özgürlükler bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri doğrultusunda bir anayasa hâline gelmiştir.

Son olarak 6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişiklikleri ise, demokratikleşme yolunda şimdiye kadarki kazanımları ortadan kaldıracak hükümler getirmiştir.

Anayasa değişikliğinin merkezinde şimdiye değin hiçbir Cumhurbaşkanına verilmemiş yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanı vardır. Bundan böyle  TBMM ve Cum-hurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir aynı gün yapılacaktır. Amaç, TBMM çoğunluğu ile Cumhurbaşkanının aynı partiden olmasını sağlamaktır. Zaten 6771 sayılı Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe girecek hükümleri arasında Cumhurbaşkanının taraf-sızlığını sağlamak için Anayasa’nın 101. maddesinin son fıkrasına konmuş olan “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir.” hükmünün yürürlükten kaldırılması da bulunmaktadır. Dolayısıyla 16 Nisan 2017 halkoylaması kesin sonuçlarının açıklanmasından kısa bir süre sonra yapılacak bir AKP olağanüstü büyük kongresinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden Genel Başkan seçildiğini görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

  TBMM’nin üye sayısı 600’e çıkarılmakla birlikte; görev ve yetki alanı daraltılmakta, yasama yetkisi önemli ölçüde elinden  alınmaktadır. Çünkü Cumhurbaş-kanına yürütme yetkisine ilişkin konularda kanun hükmünde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi verilmektedir. Temel haklar, kişi  hak ve ödevleri, siyasî hak ve ödevler ile Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen veya kanunda açıkça düzenlenmiş konular hakkında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamamakla birlikte; ekonomik ve sosyal hak ve ödevler, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenebilecektir. Cumhurbaşkanının tek başına ilân edebileceği olağanüstü hâlde  çıkaracağı  Cumhurbaşkanlığı kararnameleri bakımından böyle bir sınırlama da yoktur.

Seçim dönemi yeniden beş yıla çıkarılan TBMM, en az 360 milletvekilinin oyu ile; Cumhurbaşkanı ise, herhangi bir koşula bağlı olmaksızın tek başına seçimlerin yenilenmesine karar verebilecektir. Bu, Meclis’in Cumhurbaşkanı tarafından feshi demektir. Her iki durumda da TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri birlikte yapılacaktır. Bu, Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesi yetkisini dengeleyecek tek unsurdur.

“Cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak adlandırılan yeni sistemde artık Meclis’in güvenoyu ile görev yapacak ve Meclis  önünde birlikte sorumlu olacak Başbakan ve  Bakanlar Kurulu adını taşıyan bir organ kalmamaktadır. Onların yerine bir veya daha çok  Cumhurbaşkanı yardımcısı ile bakanlar, Cumhurbaşkanı tarafından atanacak ve görevden alınacaktır. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevlerinden dolayı yalnız Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklardır.

Yürütme yetkisini tek başına elinde tutan Cumhurbaşkanı ile yardımcıları ve bakanlar hakkında Meclis’in denetim yetkisi, daraltılmış ve zor koşullara bağlanmıştır. İşlerliği olabilecek etkili bir denetim ve denge mekanizması yoktur. Artık milletvekilleri, sözlü soru ve gensoru önergesi veremeyeceklerdir. Meclis soruşturması açılması için en az 301 milletvekilinin önerge vermesi, soruşturma açılması için en az 360 milletvekilinin, Yüce Divana sevk kararı alınması için en az 400 milletvekilinin gizli oyuyla karar verilmesi gerekecektir.    

Yargı bağımsızlığı, Cumhurbaşkanına tanınan yetkilerle ortadan kaldırılmak-tadır. Yeni adıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun üye sayısı 13’e indirilmiştir. Adalet Bakanı ve Müsteşarı Kurul’daki yerlerini korumakla birlikte; Kurul’un dört üyesi Cumhurbaşkanınca; 7 üyesi,  çoğunluğunun seçimlerinde partili Cumhurbaşkanı-nın etkili olacağı TBMM   tarafından seçilecektir.

Askerî mahkemelerle birlikte Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahke-mesi kaldırılıyor. Bunun sonucu olarak her iki yüksek mahkeme genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından gösterilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilmesi söz konusu olmayacağı için Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 17’den 15’e düşecektir. Böylece Anayasa Mahkemesi üyelerinin 3’ü  2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden bu yana olduğu gibi TBMM, geri kalan 12’si Cumhurbaşkanınca seçilecektir. Anayasa Mahkemesi, kanunların ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya uygunluğunu denetleme ve bireysel başvurular hakkında karar verme görev ve yetkileri yanında;  –TBMM’nin sevk kararı yönünden zorlaştırılmış bir usulle de olsa– gerektiğinde Yüce Divan sıfatıyla Cumhurbaşkanı ve yardımcıları ile bakanları yargılayacak yüksek mahkemedir. Üyelerinin beşte dördünün Cumhurbaşkanı, beşte birinin TBMM tarafından seçilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bağdaşmayan bir durumdur.

Gerek Hâkimler ve Savcılar Kurulu, gerek Anayasa Mahkemesi üyelerinin Cumhurbaşkanı ve Onun etkileyeceği Meclis çoğunluğu  tarafından seçilmesi, yargının siyasallaşmasına ve siyasî iktidarın kontrolü altına girmesine yol açacaktır.  

Görüldüğü gibi, 16 Nisan 2017 günü halkoylamasıyla kabul edilen Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına, tek başına kullanacağı yürütme yetkisi yanında; yasama yetkisine ortak olma ve yargıyı kontrolü altına alma yetkileri de verilmiştir. Bu, demokratik hukuk devletinin temelindeki erkler ayrılığının büyük ölçüde ortadan kaldırılması ve  tüm erklerin tek elde toplanması demektir. Diktaya gidebilecek bir tek adam yönetimi getiren  bu Anayasa değişikliğinden sonra  Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir hukuk devleti olduğu söylenebilecek  midir?

  1. 16 Nisan 2017 Halkoylaması

İşte bu özellikleri taşıyan Anayasa değişikliği,  16 Nisan 2017 günü % 85.5 gibi yüksek oranda bir  katılımla yapılan halkoylamasında  % 51.41 oranında “evet” oyu ile kabul edilmiştir. Bu, 1987’deki halkoylamasında 12 Eylül 1980 öncesine tepkiyi yansıtan % 50.16 oranından sonraki en düşük “evet” oranıdır. Anayasa’mızın 175. maddesinin VI. fıkrasına göre; “Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların yürürlüğe girmesi için, halkoylamasında kullanılan  geçerli oyların yarısın-dan çoğunun kabul oyu olması gerekir.” 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun’a göre; “Geçerli oyların yarısından çoğu ‘Evet’ ise, Anayasa  değişikliği Türk Milleti tarafından kabul edilmiş olur.” (m. 8/III).

Bu sonuç nasıl ortaya çıkmıştır? Her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki, 6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi için çalışanlarla buna karşı çıkanlar arasında eşit koşullarda bir halkoylaması kampanyası yürütülmüş değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım, başta TRT olmak üzere hemen hemen bütün televizyon kanallarında canlı yayınlanan toplu açılış törenleri, muhtarlarla yapılan veya diğer vesilelerle düzenlenen toplantıları “evet” propagandası  için kullanmış; “hayır” propagandası yapanları FETÖ veya bölücü terör örgütü ile birlikte hareket etmekle suçlamışlardır. Bakanlar ve AKP sözcüleri ile Anayasa değişikliğini destekleyen MHP de, aynı yönde propaganda yapmışlardır.  Devletin bütün olanakları,  halkoylamasından “evet”  çıkması için seferber edilmiştir.  Buna karşılık Anamuhalefet Partisi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yaptığı konuşmaların televizyon kanallarınca yayınlanması oldukça sınırlı ölçüler içinde kalmıştır.  Anayasa’ya 20.5.2016 tarih ve 6718 sayılı Kanun’la  –2. maddede Türkiye Cumhuriyetinin “değiştirilemeyecek” nitelikleri olarak yazılı insan haklarına saygılı, demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı olarak–  eklenen geçiçi 20. madde ile gerçekleştirilen toplu dokunulmazlık kaldırılması işlemi sonucunda Genel Başkanları Demirtaş’la birlikte 13 milletvekili tutuklu bulunan  HDP’nin “hayır” propagandası çalışmaları çok sınırlı ölçüde  kamuoyuna yansıtılmıştır. DSP gibi “hayır” propagan-dası yapan diğer muhalefet partilerinin görüşleri ise, kamuoyuna hiç yansıtılmamıştır.

   Hepsinden önemlisi, halkoylaması propaganda çalışmalarının olağanüstü hâl koşullarında yürütülmüş olmasıdır. Birçok yerde 6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliğine karşı çıkanlarca yapılmak istenen toplantılar, güvenlik gerekçesiyle yasaklanmış; böylelikle kamuoyunun bu konuda bütün yönleriyle bilgi ve görüş sahibi olması engellenmiştir.  Doğru olan, Anayasa değişikliği ve halkoylama-nının olağanüstü hâlin kaldırılmasından sonra yapılmasıydı(8). Ama böyle olmadı.

Son olarak Yüksek Seçim Kurulu’nun 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 98. maddesinin IV. fıkrasında “üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan … zarflar geçersiz sayılır.”; 101. maddesinin 3. bendinde “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan … birleşik oy pusulaları geçerli değildir.” hükümleri yer almasına rağmen; “Yüksek Seçim Kurulu tarafından gönderildiğine şüphe bulunmayan hâllerde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiğine”  oybirliğiyle verdiği 16.4.2017 tarih ve K. 560 sayılı  Karar, Kanun’un hiçbir yoruma yer bırakmayacak kadar açık olan hükümlerinin çiğnenmesi anlamına gelmekte;  –Kurul’un başka kararlarında  kullandığı bir terimle– “tam kanunsuzluk” hâli oluşturmaktadır.  Yüksek Seçim Kurulu’nun görevi, kanunu olduğu gibi uygulamaktır;  yorumla onu bir yana itmek ya da  kanun koyucu gibi hareket etmek değil. Yüksek Seçim Kurulu’nun bu Kararı, Kanuna göre “geçersiz”  sayılan oyları da “geçerli” saydığı için 12 Nisan 2017 halkoylamasını tartışmalı ve şaibeli bir hâle getirmiştir.

Bu koşullarda yapılan halkoylamasıyla ortaya çıkan tablo, aslında hiç kimseyi tam olarak memnun etmemiştir. “Evet” oylarının ortaya koyduğu tablo, ancak bir Pirus zaferi olarak nitelenebilir. 1987 ve 1988 halkoylamalarından sonra en yüksek oranlı “hayır” oyları, Devletin başı olarak “Türk Milletinin birliğini temsil eden” tarafsız konumundan uzaklaştırılmış; ne şimdiye değin bizde, ne demokratik başka hiçbir ülkede bir devlet başkanına verilmemiş yürütme, yasama ve yargıyı kontrol  yetkilerine sahip bir partili Cumhurbaşkanı öngören, böylece demokratik hukuk devletinin temelindeki erkler ayrılığını büyük ölçüde kaldıran ortadan kaldıran, TBMM önünde siyasî sorumluluğu olan asıl yürütme organı Bakanlar Kurulunun varlığına son veren, işlerliği olabilecek denetim ve denge mekanizmaları bulunmayan, yanıltıcı biçimde “Cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak adlandırılan AKP icadı sisteme karşı kullanılmıştır.      

  1. Sonuç 

 Ülkemizde halkoylamaları, TBMM’nin kabul ettiği  Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girip girmemesi konusunda Türk Milletinin egemenliğin asıl sahibi olarak irade açıklamasıdır. Anayasa ve 3376 sayılı Kanun’a göre 6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliği kabul edilmekle birlikte;  rejim değişikliği niteliğindeki bir  Anayasa değişikliğinin daha geniş bir plânda düşünülmesi gerekir. Bir toplumsal  sözleşme niteliğindeki  Anayasa’da değişiklik yapılması çok daha geniş bir toplumsal mutabakatla olmalıdır. Hele halk yönetimi demek olan Cumhuriyeti bir tek adam yönetimine dönüştürmek gibi  radikal bir değişiklik, Milletin yarısını  karşısına alarak yapılamaz. Kaldı ki böyle bir değişiklik, Anayasa’nın 4. maddesi gereğince  “değiştirilemeyecek” hükümlerinin başında gelen ve 1924 Teşkilâtı Esasiye Kanunu’ndan bu yana bütün anayasalarımızda vurgulanan 1. maddesinde Türkiye Devletinin şeklini Cumhuriyet olarak ilân eden hüküm ile 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin “değiştirilemeyecek” nitelikleri arasında belirtilen demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. Bu değişikliklerde ısrar, Anayasa’nın söz konusu  temel hükümlerine aykırılığın ötesinde;  –halk oylaması sonuçlarını yansıtan haritalarda görüldüğü gibi– ülkeyi böler. Bu, ciddî bir uyarıdır. 

 6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliğinin en çok tartışılan büyük bölümü, –bir erken seçim kararı verilmezse– 27. dönem TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birlikte yapılacağı 3 Kasım 2019 tarihi ile bu seçimlere ilişkin takvimin işlemeğe başlayacağı tarihte yürürlüğe girecektir. O zamana kadar geçecek süreyi tartışma konusu olan hükümler  yerine  olabildiğince geniş bir toplumsal mutabakata dayalı, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti Anayasa’da yazılı “değiştirilemeyecek” nitelikleriyle gerçekten bir halk yönetimi olarak devam ettirecek yeni bir Anayasa değişikliği yapmak için değerlendirmek gerekir.    

________________________________

  1. 1961 Anayasası için 9.7.1961 günü, 1982 Anayasası için 7.11.1982 günü yapılan halkoylamalarının sonuçları ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun 19.7.1961 tarih ve 106 sayılı, 9.11.1982 tarih ve 444 sayılı, 13.11.1982 tarih ve 458 sayılı kararları  için sırasıyla bk. T. C. Resmî Gazete, 20.7.1961, S. 10859, s. 4654 d; 9.11.1982, S. 17863, s. 59; 20.11.1982, S. 17874, s. 11-13.
  2. Anayasa’nın geçici 4. maddesinin kaldırılması için 17.5.1987 tarih ve 3361 sayılı Kanun gereğince  6.9.1987 günü yapılan  halkoylamasının  sonucu ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun 9.9.1987 tarih ve 398  sayılı Kararı ve ekindeki cetvel için bk. T. C. Resmî Gazete, 12.9.1987, S. 19572, s. 1-6.
  3. Anayasa’nın 127. maddesinin 3. fıkrasının değiştirilmesine ve bir geçici madde eklenme-sine dair 6.8.1988 tarih ve  3467 sayılı Kanun için 25.9.1988 günü yapılan  halkoylamasının  sonucu ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun  27.9.1988 tarih ve 277  sayılı Kararı ve ekindeki cetvel için bk. T. C. Resmî Gazete, 1.10.1988, S. 19946, S. 3vd, 6 vd, karşı oy yazısı: 4 vd.
  4. Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair 31.5.2007 tarih ve 5678 sayılı Kanun için 21.10.2007 günü yapılan halkoylamasının  sonucu ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun 30.10.2007  tarih ve 873 sayılı Kararı ve ekindeki cetvel için bk. T. C. Resmî Gazete,  31.10.2007, S. 26686, s. 123-126.

(5) Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkında 7.5.2010 tarih ve 5982 sayılı Kanun için 12.10.2010 günü yapılan  halkoylamasının sonucu ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun 22.9.2010 tarih ve 846 sayılı Kararı ve ekindeki Halkoylaması Sonuç Tutanağı için bk.  T. C. Resmî Gazete, 32-37.

(6) Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki 5.6.2008 tarih ve E. 2008/16, K. 2008/116 sayılı Kararı için bk.   Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, S. 45, C. 2, s. 1195-1241, özellikle s. 1236, 1239 vd; karşı oy yazıları: 1241-1253.

(7) Bu konuda bk. Hikmet Sami Türk, Nasıl Bir Anayasa Değişikliği?, Ankara 2014 (Yetkin Yayınları), s. 117 vd.

(8) Bu konuda bk. Hikmet Sami Türk, “Olağanüstü Hâlde Anayasa Değişikliği”, Bafra Haber, Ocak 2017, S. 108, s. 1, 10 vd.

 

Sende Yorumla...
DİĞER HABERLER
bursa bayan escort bursa bayan escort bursa bayan escort bursa bayan escort bursa bayan escort bursa bayan escort bursa bayan escort alanya escort antalya escort diyarbakır escort
istanbul escort , escort istanbul , şişli escort , kadıköy escort , beylikdüzü escort , sakarya escort escort sakarya
canlı bahis siteleri bets10 kaçak iddaa