Cunda Adasında yazlıkta yaşayan arkadaşımız Zekai YILMAZ'ı ben, Lütfi ANLAYIŞLI eşlerimizle ve Coşkun LOKMAN ziyaretine gitmiştik, bahçede otururken Zekai'ye bir telefon geldi, anladım ki Cimbilik Ali arıyor. Konuşurlarken Zekai'ye işaretle telefonu bana vermesini söyledim, sağolsun Zekai “Bak seninle konuşmak isteyen bir arkadaş var, veriyorum” dedi ve telefonu bana uzattı. Ben telefonu alıp “Na'ber la gadaşım” dediğimde, Cimbilik Ali'nin nidası “Anan ağzına sen ne ariiin la urda” oldu, hepimiz bu güzel ve içten karşılık karşısında gülmekten yerlere yattık.
Ben bu yaz hafta sonları zaman ayırarak İstanbul dışında yazlıklarda yaşayan arkadaşlarımın ısrarlı davetlerine icabet etmek ve de onların yalnızlıklarına renk katmak için ziyaret ettim.
İlk ziyaretim Tarık KOCABAŞ ve eşine oldu. Kuşadası'ndaki yazlıklarında bir Cumartesi sabah kapıyı çaldığımda Tarık gazete okurken uyuya kalmış, beni kapıda görünce bir süre kendisine gelemedi ve “ben rüya mı görim, la yoksa sen gerçek misin?” dedi. Sonra kucaklaştık. Ve çok güzel 2 gün beraber olduk. İnanın eskilere dalmaktan ne denize gittik ve ne de herhangi bir etkinliğe katıldık. Sadece yakın mesafedeki İzmir'in Selçuk Kabasına bağlı Şirince Köyüne gittik. Şirince Köyü eski kaynaklara göre “Dağdaki Efes” adıyla bir dağın tepesinde, geçmişi çok eski tarihlere uzanan karakteristik özelliğini kaybetmemiş, çok üst düzeyde aromalı üzüm bağları ve dolayısıyla çeşitli tat ve lezzette şarapları olan bir dağ köyü imiş. Ayrıca, Maya takvimine göre 21 Aralık'ta kopacak kıyamet sonrası dünyada zarar görmeyecek iki köyden biri olarak kabul edilen Şirince Köyü’nü, görmemiş olanlara tavsiye olunur.
Bir sonraki, yani 30 Ağustos haftası da Edremit'e uçakla, oradan da kiraladığım bir araba ile 27 Ağustos Cumartesi öğleden sonra Ayvalık/Altınova da arkadaşımız Lütfi Anlayışlı'nın evine gittik. Hemen diğer arkadaşlara ulaştık, Aynı muhitte yaşayan Coşkun Lokman ve Yahya GENÇ'e ve daha sonra CUNDA Adası’nda yaşayan Zekai YILMAZ'a ulaştık. İlk durağım Lütfi ANLAYIŞLI oldu ve daha sonraki gün Coşkun bir programı dolayısıyla bulunduğu Eskişehir'den döndü ve o'da bize katıldı.
Ayvalık, Balıkesir'in, Marmara Denizi’ne kıyısı olan Türkiye'mizin en önemli turizm yörelerinden biri olan şirin bir kasabamız. Edremit'te havalimanından çıkar çıkmaz İlk dikkatimi çeken, bizi uçuracakmış gibi savuran rüzgar oldu ve arabayı teslim eden görevliye “Burası her zaman böyle mi kardeşim?” diye sorduğumda, “Abi bu rüzgar olmasa biz burada yanarız” ifadesi oldu ve hemen gözüm tepelerdeki yenilenebilir enerji kaynağı olan rüzgar tribünlerine takıldı. Böylece, rüzgar buranın bir vazgeçilmezi olduğunu anladım.
Ayvalık, Antik Çağ'da bir tür yabani ayva anlamına gelen Kidonia olarak anılıyormuş. Bölgeye ilk yerleşenlerinin Midilli'nin Kydona Köyü’nden ya da Girit'in Kydonies bölgesinden gelmiş olabilecekleri düşünülmektedir. Midilli Adası demişken, çok yakında, yerleşim bölgelerinin bile çıplak gözle görülebildiği bu ada (ve adaların) düşman bir ülke yönetiminde olduğu, her hafta alışverişlerini gelerek Ayvalık pazarlarında yaptığı halde içimi burktu.
Değerli arkadaşlarımızla sabah geç saatlere kadar beraberliklerimiz oldu, yedik içtik ve eski günleri yad ederek çok güzel saatlerde beraber olduk.
Hoşça kalın, Sağlıcakla kalın...Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum.