SPORDA EĞİTİMİN ÖNEMİ

Türk Milli Eğitiminde, şimdiye kadar yapmış olduğumuz, tespitler göstermiştir ki, ilköğretim ve orta öğretimde, Beden Eğitimi ve Spor dersleri uygulaması adeta olsa da olur, olmasa da şeklinde düşünülen bir ders olmaktan öteye geçememiştir.

SPORDA EĞİTİMİN ÖNEMİ
SPORDA EĞİTİMİN ÖNEMİ Admin

Bülent ARSLAN

 TFV Yönetim Kurulu Üyesi

 bulent.arslan@arskom.com.tr

SPORDA EĞİTİMİN ÖNEMİ

Türk Milli Eğitiminde, şimdiye kadar yapmış olduğumuz, tespitler göstermiştir ki, ilköğretim ve orta öğretimde, Beden Eğitimi ve Spor dersleri uygulaması adeta olsa da olur, olmasa da şeklinde düşünülen bir ders olmaktan öteye geçememiştir.

Bunu 1977 yılı yazında Amerika'daki bir spor kampında “Soccer Counselor” olarak bulunduğum 3,5 aylık dönemde, detaylarını bir önceki “Amerika'da Spor Kampları” yazımda paylaşmıştım. Burada en çok dikkatimi çeken daha ilk toplantılarda günlük, haftalık ve aylık programlarda yapmamız gerekenler jimnastik akademilerinde görev yapan akademisyenler tarafından sporu fiilen yapmış olan bizlere anlatılırken tenis ve yüzme sporlarının okullarında mecburi spor olduğunu ve bu sporların yanında diğerlerinin ise seçmeli olarak verilen program dâhilinde antrene edilmesi gerektiği olmuştur. Yani bu ne demektir? 8 ve 16 yaş grubundaki bu çocuklar okullarındaki spor derslerinde olduğu gibi aynı derslere bu kamplarda da devam ediyorlar ve aralıksız gelişmesini sağlıyorlardı. Bizde ise maalesef basit hareketlerin yapıldığı spor faaliyetlerinden öteye geçmemiştir. 

Eğitim, kişinin yaşadığı toplum içinde değerli olan yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Bulunduğu toplumun siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel faktörlerinden etkilenerek biçim alır.

Eğitici olan anne, baba, öğretmen ve insan eğitiminde rol alan herkesin eğitiminden gerekli payı ve birikimi almış olması çok önemlidir. 

Günümüzde gelişmiş toplumlar sağlıklı kuşaklar yetiştirmek için sporu genel eğitimin ayrılmaz bir parçası ve tamamlayıcısı olarak görmektedirler. Onun için de olayı bir devlet politikası olarak benimseyip, insan hayatının her devresini kapsayacak biçimde yürütürler.

Sporun fizyolojik ve psiko-sosyal yönlerden ferdin uyumlu ve dengeli gelişiminde büyük katkısı olduğu bilinmektedir. Spor eğitimi, çocuğun uyumlu bir fert olmasında da rol oynar. Nitekim bu konuda bir örnek vermek gerekirse; beden eğitimi faaliyetlerine çok az yer veren Fransa' daki alışıla gelmiş okul devresini bitiren çocuklara oranla, sabahtan genel kültüre, öğleden sonra spor ve el işleri faaliyetlerine ayıran okul devresinden geçenlerde çok önemli farklılıklar gözlenmiştir. İkinci tür eğitim uygulamasında çocukların daha hızlı büyüdükleri, nabızlarının daha ağır attığı, beceri koordinasyon ve vücutsal gelişimlerinin daha iyi olduğu ve bu çocukların ortak hayat kurallarına uymaya daha çok eğilim gösterdikleri, hareketli dengeli ve açık olmakla birlikte aile ve eğitim çevresiyle çok daha iyi kaynaşabildikleri gözlenmiştir.

Günümüzde bir eğitim aracı olan spordan daha fazla verim elde edilebilmesi; ilk çağlardan günümüze kadar gelen spor ahlakı ve felsefesi ilke ve kurallarına bağlı kalmakla mümkün olabilecektir. Spor kavramı içerisinde öne çıkan, aslında bir ahlak kavramı ve eğitim ilkesi olarak kabul edilen fair-play; hoşgörü, centilmenlik, erdemlilik, haklara saygı, iyiyi ve güzeli takdir etme, dürüstlük ve eşitlik gibi insani özellikleri içeren ve sporun da özünü oluşturan bu kavramın, okul sporu aracılığıyla bireylere kazandırılması, sporun geleceği ve demokratik yaşam açısından da önem taşımaktadır. Demek ki anahtar kelimeler: Fair-Play ve Okul Sporu.

Fair-Play kavramı ise en başta insan onuruna gösterilen saygının ifadesi olarak ortaya çıkmış, sporun her aşamasında ve her türünde hakça ve dürüstçe oyun oynamanın evrensel bir ahlaki ilkesi olarak kendini kabul ettirmiştir. Aslında İngilizce bir deyim olan “fair-play”in; sporda centilmenlik anlamına geldiği, dünyanın bütün halkları tarafından bilinmektedir. İngilizcede Fair: Güzel, zarif, hoş, saf, lekesiz, şerefli, dürüst, doğru, adil anlamına gelmektedir. Bu kavram spora indirgendiğinde; hakça, dürüstçe bir oyun, kurallara bağlılık, rakibe saygı, haksız avantajdan kaçınma ve rakibin haksız dezavantajlarından yararlanmaya kalkışmama; rakibi yenmekten değil, rakiple beraber olmaktan zevk almayı; takımınızın attığı gol kadar, takımınıza atılan gölün de güzelliğini takdir etmeyi ilke olarak benimsemek anlamını ifade etmektedir. Fair-play kavramı sadece hakem-sporcu ya da iki sporcuyu ilgilendiren yeni bir iletişim biçimi değildir. Fair play, spor alanlarında seyirciden masöre, sporcudan antrenöre, yöneticiden hakeme kadar kısacası spora katılan herkesi doğrudan ilgilendiren yeni bir anlayıştır. “Takımınızı destekleyebilirsiniz ama karşı takıma hakaret etmek hakkınız yoktur” ilkesi kabul edilmelidir.

En değerli, en kutsal yatırım insana ve onun eğitimine yapılan yatırımdır. Çünkü eğitim kalkınmanın temel taşıdır, sıçrama tahtasıdır. Bu nedenle, başta ulu önder Atatürk olmak üzere Cumhuriyeti kuranlar, eğitimi hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de demokrasinin alt yapısı olarak kabul etmişlerdir. Eğitim “ bireyler için yüksek bir yaşam düzeyi elde etmenin, toplumlar için de gelişme ve ilerlemenin, çağdaş ülkeler arasında yer almanın başlıca yoludur. Eğitim kalkınmanın temelidir.”

1. Eğitimin temelini de iki önemli öğe oluşturur: Öğrenci ve Öğretmen. Bu iki öğe önemlidir. Çünkü birisi ülkenin geleceğidir diğeri gelecek kuşakların mimarıdır. Türk toplumunun çağın hızla gelişen ve değişen ortamına cevap verebilecek nitelikte bir eğitime ve çağın gerektirdiği yeterliliklere sahip insanlar yetiştirebilecek kapasitede, çok iyi eğitim almış öğretmenlere ihtiyacı vardır. Çünkü öğretmen eğitimin temel öğesidir ve bir ülkenin gücü, geleceği ve görünümü öğretmenin yeteneğine ve başarısına bağlıdır

2. Ülke geleceğini teslim alacak çocukların, hak ettikleri yarınlarla karşılaşmaları için öncelikle onlara şekil verecek olan öğretmenlerin etkin ve verimli olmaları sağlanmalıdır. Atatürk’ün şu sözlerinde öğretmende olması gereken özellikler açıklanmıştır.

            - Öğretmen eğitimin temel unsurudur. Yeri hiçbir şekilde doldurulamaz.

            - Öğretmen insan mimarı, insan mühendisidir.

            - Her güzelde, doğruda, iyi ve büyük değerde öğretmenin emeği ve payı vardır.

            - Akıl, bilgi, sevgi, saygı, hak, adalet gibi insanlığın en yüce değerleri öğretmenin karakteri ve niteliğidir.

            - Öğretmen bilgiden de öte, gerçekte rehber, yol göstericidir. Öğretmen bilgi için  olduğu gibi heyecan ve sevgi kaynağıdır da...

            - Öğretmen erdemli insan modelidir.

            - Öğretmen demokratik kişi örneğidir. Öğrenci ile arasında sevgi ve saygının esas ve iletişim kanallarının açık olduğu öğretmen davranışları, istenilir demokratik  davranışlardır. Sağlıklı davranışlardır.

            - Teknoloji maddi güçtür. Bunun için eğitimde teknoloji kullanıldığı oranda öğretmen, kendisine daha fazla gereksinim duyulan kişidir.

            - Öğretmen, sıradan biri değildir. Öğretmenlik bir uzmanlığı gerektirir.

Okul programlarında yer alan ders ve konular bir birinden ayrı görünse de genel amaç olarak yukarıda belirtilen değerleri çocuk ve gençlere kazandırmayı hedeflemektedir. Bu nedenle okullardaki beden eğitimi dersleri ve ders dışı sportif faaliyetlerin özel bir önemi ve anlamı bulunmaktadır. Çağdaş okul spor faaliyetleri, çocuk ve gençleri bir yandan spor için eğitirken, diğer yandan da onları sporla eğitmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle okul spor faaliyetleri beden eğitimi derslerinden ayrı olarak, çocuk ve gençler için daha yaşamsal ve toplumsal açıdan işlevsel bir yapıya sahiptir. Çocuk ve gencin bireysel özellikleri ve ilgileri doğrultusunda etkinliklerde bulunması eğitbilimsel önemli bir ilkedir. Bundan dolayı Okul sporunda yüksek performans gösterme temel bir ilke olmamalıdır.

Bütün bu eğitsel bilgilendirmeden sonra eğitimli bir sporcunun taşıdığı sorumluluğa en iyi örneğin bir TÜRK futbolcusu olduğunu bilir misiniz? Savaşı bırakıp at üstünde 26 saat yolculuktan sonra sahaya giren, sahada oyununu oynayıp gene aynı sürede at üstünde savaşa geri dönen dünyanın en ilginç futbolcusunun bir mühendis Türk olduğundan belki haberimiz bile  yok.

Asil ve çileli milletimiz aziz memleketimizi düşman taarruzundan kurtarmak için Çanakkale'de şanlı bir direniş gösterdiği günler.Köylü, şehirli, esnaf, memur, doktor, öğrenci, öğretmen, herkes, gücü nispetinde memleket savunması için Çanakkale'ye koştu. Bunların içinde futbolcular da vardı. Şimdi olduğu gibi o zamanlarda da birbirleriyle rekabet içinde bulunan futbolcular, vatan müdafaası bahis mevzu olunca tek yürek olarak Çanakkale'ye gidip çarpıştılar. Fenerbahçe'den Nurettin, Halim, Zeki, Hüsnü, Arif; Galatasaray'dan Hasnun Galip, kaleci Hamdi, Neşet, Hasip, Cemil, Nazmi, Refik, Mehmet Ali; Beşiktaş'tan Rıdvan, Salih, Hüseyin Hüsnü, Ali Tevfik ve kaptan Kazım, vatan için gencecik yaşta Çanakkale'de canlarını verdiler. Sadece bunlar değildi elbette. İsimlerini bilemediğimiz kim bilir kimler vardı…

1915'in sonları. Çanakkale'deki kapışma had safhada. Mülâzım-ı Evvel(üsteğmen)Arif de, bu amansız savaşta vatan müdafaası için var gücüyle mücadele ediyordu.Ancak, Mülâzım-ı Evvel Arif, sadece Çanakkale'de vatanını değil, İstanbul'da da Fenerbahçe'yi savunuyordu. Sarı lacivertli kulübün sağbekiydi Arif. Savaş çıkıp cepheye gidince bile takımından ayrılamamıştı. Cepheye koşan tüm askerler için parola "önce vatan"dı. Ama Arif için durum biraz daha farklıydı. Arif, "önce vatan, ardından da Fenerbahçe" diyecek kadar kulübünü seviyordu. Ve bu yüzden de birlik kumandanından izin alıyor, Cuma Ligine koşup maçını oynuyor, ardından yeniden cepheye dönüyordu.

Yurtsever Türk futbolcularının, gönüllü olarak cepheye koşunca, kulüpleri, çok büyük ölçüde güç kaybına girdi. Bu üzücü gelişmeyi bir de "Türk sever" dergisinin, 1930 yılında yayınladığı 20 haftalık dizisinden okuyalım: "Harbin o acı, yürekleri yakıcı faaliyetleri başladı... Bunu anlıyoruz. İlk ağızda, Galatasaray'dan kaleci Hamdi, Hasnun Galip, ikinci takımdan Halit Çanakkale'de şehit düşmüştü. Beşiktaş'tan da Şair Kazım, Asım, Rıdvan Beylerin de, aynı cephede şehit oldukları haberi geldi. Aşağı yukarı bütün spor kulüpleri boşalıyordu. Kafkas Cephesi'nde de Galatasaraylı futbolculardan Abdurrahman Robenson, Beşiktaşlı Doktor Ali, Doktor Mehmet, Muallim Sadi Beylerin öldüklerini duyduk. Bu ne felaketti!" Yukarıda yer alan şehitler listesindeki doktor, muallim sıfatlarına bakıp, bunların idareci olduklarını sanmayın... O dönemlerde, bütün futbolcular yüksek tahsilli, iyi meslekli ve lisan bilen insanlardı.

Hafta sonundaki İdman Yurdu müsabakası oldukça önemliydi. Fenerbahçeli futbolcular bu maç için Arif'i bekliyordu. Arif gelecekti. Gelmeliydi de! Yöneticileri ve takım arkadaşları uzun bir süre beklediler. Ama heyhat! Kendisi yerine acı haberi geldi. Mülâzım-ı Evvel Arif, bir gün önce yapılan siper savaşında kalbine yediği bir kurşunla şehit olmuştu. Fenerbahçeliler bir anda mateme boğuldular. Hüzün, dalga dalga İstanbul'a yayılmıştı. Ancak maç oynanacaktı ve oynandı da. Fenerbahçeli yöneticiler, santra çizgisinin başladığı yerdeki sahanın kenarına bir "sandalye" koydular ve üzerine de Arif'in 2 numaralı formasını astılar. Takım sahaya 10 kişi çıkmıştı ama sarı lacivertli ekip manen eksik değildi. Saha kenarındaki sandalyeye asılı duran formayla birlikte, Arif de sahaya sürülmüş gibiydi.. Rakibinin ataklarını sanki sağbek Arif durduruyordu. Sonuç: Fenerbahçeli futbolcular, Çanakkale kahramanı şehit arkadaşlarının aziz hatırasına binaen o derece coşkulu oynadılar ki, rakipleri İdman Yurdu'nu 11-1 gibi çok farklı bir sonuçla yendiler. Evet değerli okuyucularım, Fenerbahçeli Arifler; Beşiktaşlı Salihler; Galatasaraylı Nazmiler… Hepsi birbirlerine benziyordu ve kaderleri aynıydı. Onlar, imanlıydılar, tahsilliydiler. Vatan topraklarını korumak uğruna hiçbir zorluktan yılmadılar. Aslanlar gibi çarpıştılar. Ve vatanları için öldüler. Mekânları cennet olsun.

Kaynaklar

Fenerbahçeli ARİF- ÇANAKKALE GEÇİLMEZ...

Fenerbahçeli Kahraman Arif'in Çanakkale Destanı

BİLGE, N. Türkiye’ de Beden Eğitimi Öğretmeninin Yetiştirilmesi.

HERGÜNER, G, On dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi "Çocuğun Spora Yönderilmesinde Ailenin Rolü ve Önemi" 

OĞUZKAN. F. Öğretmenliğin Üç Yönü,

SERARSLAN, M. Z. Spor Sosyolojisi Ders Notu. 1987.