Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, Cumartesi günü (22 Ocak 2022) İstanbul’da ekonomist ve akademisyenlerle yaptığı toplantıda “Merkez Bankası’nı ve politika faizini önemsizleştirdik” dediği, bu gün basında haber olarak yer aldı. Bu konuda eski Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir değerlendirme yaptı.
“Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin bu sözü, bilinmeyen bir şeyin itirafı değil, herkesin gözü önünde olan fiilî bir durumun ilgili bir bakan ağzından açıkça söylenmesidir. Ama olması gereken durum bu değildir.
Her şeyden önce Merkez Bankası’nın adının ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ olarak konmuş olması, onun diğer ‘Türkiye Cumhuriyeti’ kurum ve kuruluşlarından farklı bir Cumhuriyet bankası olduğunu göstermektedir. 14 Ocak 1970 tarih ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 1. maddesine göre ‘Türkiye’de banknot ihracı imtiyazına münhasıran sahip’ tek bankadır. 4. maddesine göre ‘Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.’ Bu, Banka’nın uygulayacağı para politikası ve araçlarını belirlemekte bağımsız olması demektir.
Merkez Bankası Başkan (Guvernör) ve yardımcılarının 1211 sayılı Kanun’un 25 ve 29. maddelerinde ‘beş yıl’ olarak belirlenen, 2018 yılında 3 sayılı ‘Üst Kademe Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne ekli (III) sayılı Cetvel ile 4 yıla indirilen görev süresi de, Banka’nın amaçlarını gerçekleştirebilmesi için yönetimde istikrar unsuru olarak öngörülmüştür. 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 4. maddesi uyarınca ekli (I) sayılı Cetvelde yer alanlar hakkında uygulanan ‘Bunlar görev süreleri sona ermeden de Cumhurbaşkanınca görevden alınabilir.” hükmünün (III) sayılı Cetvelde ‘yer alanlar hakkında’ uygulanmayacağı, aynı Kararname’nin 7. maddesinde belirtilmiştir. Dolayısıyla Merkez Bankası Başkan ve yardımcıları da bu kapsamdadır. Böyle olduğu hâlde Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin çıkardığı 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükümlerine de aykırı olarak dört yıl içinde üç Merkez Bankası Başkanı değiştirmiştir. Bunun yönetimde istikrar ilkesiyle bağdaşmadığı açıktır.
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın bağımsız olarak belirlemesi gereken para politikalarını kredi faizi oranlarının yüksekliği gerekçesiyle eleştirmesi, bu görüşünü lâiklik ilkesine aykırı olarak nas gerekçesiyle savunması ve Banka’yı düşük faiz oranlarına yönlendirmesi de, 1211 sayılı Kanun’a aykırı müdahalelerdir. Eylül – Aralık 2021 döneminde Merkez Bankası’na her ay yaptırılan politika faizi indirimleri, Banka’nın çıkardığı banknotların büyük değer kaybına uğramasına, Türk parası değerinin yabancı paralar karşısında düşmesine, örneğin Dolar ve Avro kurlarının yükselmesine, iç piyasada pahalılığın artmasına, memur, işçi ve emekli gibi dar veya sabit gelirli insanların yoksullaşmasına neden olmuştur. Bu durum, bütün toplumun yaşadığı bir ekonomik krizdir.
Bu arada Merkez Bankası’nın altın ve döviz rezervlerinde büyük rakamlarla ifade edilen azalmalar olması, hâlâ nedeni ve niteliği açıklanmayan birtakım işlemlerle Banka yedek akçelerinden 128 milyar dolarlık harcama yapılması, Merkez Bankası’nın itibar kaybına yol açan etkenlerdir.
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin ‘Merkez Bankası’nı ve politika faizini önemsizleştirdik’ demesi, açık sözlü bir saptama olsa da, bir başarının ifadesi değildir. Ayrıca Bankanın belirlediği politika faizi oranları, yalnız banka kredileri için değil, onların kaynağı olan mevduat için de geçerlidir.
Merkez Bankası’na yeniden itibar kazandırmak, bunun için Banka’nın naslara göre değil, bilimsel verilere ve ekonominin gereklerine uygun olarak 1211 sayılı Kanun çerçevesinde yönetilmesine olanak tanımak gerekir. Türk Lirası’nın yeniden değer kazanması da öncelikle buna bağlıdır. Merkez Bankası sorunu, 84 milyon insanıyla bütün Türk Milletini ilgilendiren bir konudur.”