Osmanlı Devleti Trablusgarp’ta savaşırken ve Arnavut isyanlarını bastırmaya uğraşırken Rusya’nın ortaya çıkardığı “Balkan ittifakı” harekete geçer.
8 Ekim 1912’de Karadağ, 17 Ekim’de Bulgaristan ve Sırbistan, 19 Ekim’de de Yunanistan Osmanlı topraklarına saldırırlar.
Osmanlı ordusu bütün cephelerde yenilgiye uğrayarak, darmadağın bir halde çekilmeye başlar. Türk köyleri ve kasabaları yakılır. 153 Türk ilçesi yerle bir edilir. Yüzbinlerce Türk öldürülür. Yüzbinler de İstanbul’a doğru kaçmaya çalışır. Göç yollarında nice hayatlar kaybolur.
Osmanlı ordusu 19 Ekim’de on kat fazla Yunan ordusu karşısında 4 saat direnebilir. Geri çekilerek Yenice’de cephe tutar. Kahramanca direnen az sayıdaki Türk kuvvetleri 2 Kasımda Selanik’e çekilmek zorunda kalır.
Ancak 5 Kasım’da kuzey batıdan Sırp; kuzey doğudan Bulgar süvarilerinin hareketi karşısında Osmanlı ordusu 7 Kasımda teslim sözleşmesi imzalar hem de Yunan karargahında. Durum çok acı vericidir. Üstelik ertesi günde Yunan Kralı Corc Selanik’e törenle girer. Bir Mermi atmadan Selanik teslim edilmiş, Türk egemenliği sona ermiştir (23). (En. Z. Karaldan özet) Türk aydınlarının Türk gençliğinin içi yanar. Türk ocaklarına koşarlar.
Selanik’in tesliminden 20 gün sonra 28 Kasım’da Müslüman olan Arnavutluk bağımsızlığını ilan eder. Müslüman Arnavutluk imparatorluktan ayrılmıştır.
Türk Ocakları bu günlerde imparatorluğun çeşitli unsurları arasına ayrılık sokmakla suçlanır, Türk Ocağı bu suçlamalar karşısında bir sarsıntı geçirir.
Ancak Selanik’in Yunan işgaline uğramasıyla başta ZİYA GÖKALP olmak üzere “Genç kalemler hareketini yürütenlerin İstanbul’a gelerek Türk Ocaklarına katılmaları; 1 Mart 1913’de Türk Ocağı içinde “Türk Gücü Derneği’nin kurulması ve 18 Mayıs 1913’de Hamdullah Suphi’nin Türk Ocağı başkanı seçilmesiyle bu sarsıntı atlatılır.
Bu dönemde; Halide Edip, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Hamdullah Suphi gibi yazarların konferansları ve yazıları üniversite gençliğini Türk ocaklarına çeker. Balkan savaşlarının getirdiği felaket, Türkleri uyarmıştır. Devletin çöküşünü önlemek için Türklerin birbirlerine sıkı sıkıya sarılmaları ve dayanışmaları gerektiği anlaşılmıştır.
Türk ocakları cephelere, cephedeki askerin ihtiyaçlarına, asker ailelerine, öğrencilere, göçte gelenlere, her Türk’e yardıma koşar.
Türkçülük yükselir.
Türk Ocakları, Türklerin umudu olur.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA
TÜRK OCAKLARI (3)
Türkler Balkan savaşlarının yaralarını sararken Avrupa’dan savaş rüzgarları esmektedir.
Yıl 1914. Temmuzun 28’i. Avusturya-Macaristan, Sırbistana savaş ilan eder. Birkaç gün sonra da Osmanlı Devleti’nin Harbiye Nazırı, iktidarda bulunan ittihat ve Terakki Partisinin en güçlü adamı aynı zamanda sarayın damadı olan Enver Paşa ve ekibi 2 Ağustosda Almanlarla gizli bir ittifak anlaşması yaparlar (24).
3 Ağustosta Almanya Fransa’ya saldırır. Aynı gün Almanya’nın Akdeniz’deki Goben ve Breslav adındaki savaş gemileri İstanbul’a gitmeleri emrini alır.
Bu gemiler, her ne hikmetse Akdeniz’de kuş uçurtmayan, hamsi balığını bile geçirmeyen İngiliz gemilerinin arasından geçerek 9-10 Ağustosta Çanakkale boğazına gelirler. Enver Paşa’nın özel emri ile Marmara’ya geçerler. Osmanlı Devleti bu gemileri sözde satın alır ve dünanmaya katar. Ama bütün personeli ve Amiralıyla birlikte.
Gemilerin komutanı Amiral Socuhan (Şöson) da Osmanlı donanmasının komutanı yapılır. Bundan sonrası da herkesin bildiği gibi Yavuz ve Midilli adları verilen bu gemilerin de içinde bulunduğu bir filo Amiral Şöson komutasında 29 Ekim’de Rusya’nın Sivastapol ve Odessa limanlarını topa tutar. Buna karşılık Rusya’da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir. Osmanlı Devleti’de karşılığında 11 Kasım’da Rusya’ya savaş açar.
İşte Osmanlı Devleti dört yıl boyunca ittifak devletlerinin safında yani Almanya’nın yanında, itilaf Devletlerine karşı savaşacaktır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Türk orduları 10 cephede savaşır. Türk Ocakları bu savaş yıllarında halka yardımcı olur. Ocaklı gençlerde cephelere koşarlar. Enver Paşa Doğu harekatı için Türk Ocaklı subayların isimlerini alır. Çanakkale’de en tehlikeli görevleri Ocaklı subaylar gönüllü olarak kabul ederler. Türk gücü derneği de Türk Ocağıyla birlikte hareket ederler. 1914 yılı içinde içlerinde Samsun ve Trabzon’un da bulunduğu 26 yerde Türk Gücü Derneği açılır. Ocaklılar heryerde her cephededir. Çanakkale’de şehit olan öğrencilerin cebinden Türk Ocağı Kimliği çıkar. Bir ocaklıdır Dr. Hasan Ferid, Süveyş imdat Heyeti Başhekimi olarak kanal ve çöl harekatına katılır. Kudüs’te de başarı ile çalışır. Vadisarar’da Gazze Cephesi Sağlık hizmetleri görevindeyken 750 yataklı bir Sahra Hastanesi kurmayı başarır (25).
Yıl 1916:
Türk Askeri Hicaz cephesinde kutsal toprakları koruyor. Mekke şerifi Hüseyin’de İngilizlerle birlikte olmuş; Türklerin koruduğu Cidde, Mekke ve Medine’ye saldırıyor. 16 Haziranda Ciddeyi, 9 Temmuzda Mekke’yi ele geçiriyor. 10 Temmuzda ise Osmanlı Devleti’ne başkaldırdığını ilan ediyor. Mekke Şerifi kutsal toprakları İngiliz askerlerine çiğnetiyor.
Bo olaylar Türkleri Türkçülük hareketine yönlendiriyor. Türk Ocakları güç kazanıyor. Enver Paşa Türk Ocaklarını destekliyor. Türk Ocaklarına 1000 TL. yardım ediyor. Enver Paşa’nın çabalarıyla Türkçülük Hareketi bir doktrin haline geliyor (26).
Yıl 1917:
Osmanlı Genel Kurmayı, Türk asker ve subaylarının Türk Ocaklarına duyduğu sevgi ve ilgi karşısında ordu mensuplarının Türk ocaklarına üye olmalarına izin verir.
Yine bu yıl içinde Osmanlı Padişahı ve Mehmet Reşad da Türk Ocaklarına 5000 altın bağış yapar. Aynı günlerde 17 Temmuzda 3. kolordu kumandanı Miralay (Albay) İsmet İnal (inönü) yani Atatürk’ün silah arkadaşı ikinci Cumhurbaşkanımız “İsmet İnönü” 2320 numara ile Türk Ocaklarına kayıt olur (27).
Savaş bütün şiddetiyle sürmektedir. Bu üçüncü yılda Osmanlı ordularının kayapları çok büyüktür. Genç nesiller, üniversiteliler ve liseliler bile savaşa gitmiş, çoğu şehit olmuştur.
Türk Ocaklarının yıldızı Halide Edip 30 Haziran 1917 tarihli vakit gazetesindeki yazısında memleketin yok olma ihtimali ile karşı karşıya bulunduğunu belirttikten sonra kendimize yetecek kadar öğretmen, doktor, mühendisimiz olmadığını, savaştan kurtulanların ancak bu memleketin ihtiyaçlarına eğilebileceğini belirtiyor… Asya ve Kafkaslardaki Türklere önderlik edemeyeceğimizi ve etmekten vazgeçmemizi salık veriyor (28).
Artık Türk varlığı tehlikeye girmiştir. Basın, o günlerin gazete ve dergileri askere moral vermeye çalışıyor. Halide Edip’in bu yazısından sonra Türk Ocaklarının yayın organlarından olan Yeni Mecmua özel sayısında Çanakkale Savaşlarında gösterdiği başarıdan dolayı Mustafa Kemal Paşa’nın resmini tam sayfa olarak basıyor. Yine Ruşen Eşref Aydın’ın Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı mülakatı yayınlıyor (29).
1917’nin son aylarında Osmanlı cephelerinin durumu kötüdür. Ordular her tarafta bozuluyor. Dağılıyor. Kayıplar artıyor. Savaşın durdurulması yönünde bilgiler geliyor.
Mustafa Kemal’de Ekim ayında Enver Paşa’ya cephelerin durumunu bir mektupla bildiriyor.
Yıl 1918;
İstanbul’da Türk Ocağında hareketli günler yaşanır. 14 Haziran’da Türk Ocakları kongresi başlar. Tüzük değişikliği görüşülürken Halide Edip’in bir yıl önce vakit gazetesinde yayınlanan yazısında ileri sürdüğü fikirler gündeme gelir.
Ziya Gökalp, Halide Edip, Ahmet Ferit, Hasan Ferit ve Nurhayat Sabit’ten oluşan kurul; Türk Ocakları’nın Faaliyet Sahasının bilhassa Türkiye olmasını Teklif eder. Ama gençler kabul etmezler. Bu aydınların teklifi de gösteriyor ki can kaybı nitelikli yetişmiş insan kaybı çok çok fazladır.
Türk Ocağı Kongresi devam ederken 3 Temmuz’da Osmanlı Sultanı V. Mehmet Reşat ölüyor. Yerine VI. Mehmet Vahdettin geçiyor.
Vahdettin Saltanat makamına oturur oturmaz ordunun emir ve komutasına el atıyor. Enver Paşa’nın Başkumandan vekili ünvanını Başkumandan Kurmay başkanlığına dönüştürüyor (30) (Dr. A. Ilgaz s. 63)
Eylül ayında Filistine çok boyok kuvvetler yığan İngilizler Saldırıya geçiyor. Halep’i alıyorlar. Bağdat düşüyor. İngiliz kuvvetleri bütün Suriye’ye yayılıyor.
Kafkaslardan ise güzel haberler geliyor. 15 Eylül’de Türk kuvvetleri Bakü’yü alıyor. Azerbaycan hükümeti 17 Eylül’de Gence’den Baküye taşınıyor. İstanbul’un Sosyal-siyasi havası oraya da yansıyor. 1912’de İstanbul’da Türk Ocağı açılmasında katkısı olan Azerbaycanlı aydınlar hemen Bakü’de Türk Ocağı açılmasını istiyorlar.
Bakü komutanlığına 23 Eylül’de verilen dilekçe de “Osmanlı Türkleriyle Azeri Türklerini birbirine yanaştırmak için Bakü’de bir Türk Ocağı açmak meramında bulunduğumuzdan” cümlesi esas amacı belirtiyor.
Türk Kumandanlık makamı da dilekçenin üzerine “PEKALA” yazarak onur veriyor. Böylece Bakü’de Türk Ocağı fiilen açılıyor (31).
29 Eylülde Bulgaristan itilaf devletleriyle anlaşarak savaştan çekiliyor. Bir anda İstanbul itilaf devletlerinin saldırısına açık kalıyor. İstanbul’u koruyacak kuvvet yok denecek kadar azdır.
Bu durum karşısında Sadrazam Talat Paşa hükümeti istifa ediyor. İttihat ve Terakki Partisi’nin on yıllık iktidarı sona eriyor.
Yeni hükümet 14 Ekim’de kuruluyor ve ilk iş olarak savaşa son verecek ateşkes antlaşmasını yapmak için harekete geçiyor.
30 Ekimde yapılan Mondros Ateşkes Antlaşması ile savaş sona eriyor.
Ancak teslimiyetin getirdiği felaketler, acılar, işgaller yeni savaşı başlatacaktır.
Türk varlığını korumak ve Anadolu’da yaşatabilmek için kutsal savaş başlayacaktır.
Türk Ocakları da bu kutsal savaşta yerini alacak ve büyük önderin güvenini kazanacaktır.
Not: Notlar ve Kaynakça yazı dizisinin sonunda verilecektir.