KÜRT MESELESİ ÜZERİNE
Prof. Dr. Dursun Kırbaş

KÜRT MESELESİ ÜZERİNE

Tek yol bir arada yaşama

 

Dr.Dursun Kırbaş

Bu konuda epey zamandır yazmak istiyordum. Konuyu kafamda evirip çevirip ‘ Kimlik siyasetinden yola çıkıp milliyetçilik tuzağına düşmeden’ (Karin Karakaşlı, Agos Sayı 874.18ocak 2013) nasıl vurgulayıcı bir yazı yazarım diye düşünürken, bunu empati üzerinden yazmanın doğru olacağını düşündüm. Bu konuda empati kurarak bir yazı yazma konusunda en güzelini yıllar önce sevgili dostum Hırant Dink’in yazısının olduğunu, Karin Karakaşlı ‘nın Hıran Dink yazılarından yaptığı özet derlemede gördüm.Ben burada sözü Hıran Dink’e bırakıyorum.

“Tek yol ‘bir arada yaşama’

Önce şunu vurgulamayı isterim: Kürtlerle konuşmanın temel yöntemi kendimizi Kürtlerin yerine koymaktan geçer. Bu yönteme başvurmadan Kürt sorunu üzerine konuşmak ahlaki de değildir, adil de. Dolayısıyla ‘ siz Kürt olsaydınız ne yapardınız’ sorusu hayli önemlidir. Kuşkusuz bunun karşılığı olan ‘Siz Türk olsaydınız ne yapardınız’ sorusu da Kürtler için geçerlidir ve benzeri bir empati yaklaşım gerektirir. Kürt’ün Kürt kalabilmesi arada bir Türk olabilmesiyle yakından ilgilidir.

Tabi bir de, ne Türk ne Kürt olarak Kürt sorununa bakmak var!

Sözgelimi benim gibi Ermeni olabilirsiniz ve kendinizi hem Türklerin hem de Kürtlerin yerine koyup soruna bakmak mecburiyetinde hissedebilirsiniz.

O da yetmez tabii… Soruna bir de Ermeni gibi bakmanız gerekir. Ermeni gibi bakmanın ise tehlikesi baştan bellidir.’N’olacak’ derler, ‘o zaten Türklerin ve Kürtlerin iyiliğiniz istemez. O bu çatışmanın varlığına için için seviniyordur. Geçmişte atalarına Türklerin ve Kürtlerin yaptıklarını unutmamıştır. Bedelinin ödendiğini düşünüyordur!’

Evet Kürt sorunu üzerine bir Ermeni olarak söz söylerken işimin daha baştan çok zor olduğunu biliyorum. Ama yılacak değilim ve sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Ne Türk ne de Kürt halkına geçmişte yaşananlardan ötürü herhangi bir kin duymuyorum. En büyük isteğim bu iki halkın bugün birbirinden kopmaması ve geçmişte bizlerin yaşadığı türden dramların tekrar yaşanmaması.

Bugün kendimi Kürtlerin yerine koyuyorum ve onları çok iyi anlıyorum, çünkü geçtikleri bu süreçten benim halkımda geçti. Ezen ulus milliyetçiliği’ nin ürettiği ezilen ulus milliyetçiliği’ nin ne demek olduğunu bilirim. Bugünkü tartışmalar geçen iki asır boyunca bu topraklarda benim halkım üzerinden de aynı biçimiyle zaten yaşandı. Ezen ulus milliyetçiliğinin baskı ve dayatmalarının, ezilen ulus milliyetçiliğinin aklını başından nasıl aldığını ve ne gibi yanlışlara sürüklediğini ve buradan da ne gibi sonuçlar doğurduğunu asla unutmamalıyız.

Bugün tekrarlanan da aynı oyundur. Kürtler bu tuzağa düşmemeliler. Irak , İran ,Suriye  ve Türkiye coğrafyasında yaygın bir halde yaşayan Kürt halkı tarihte hiç yaşamadığı yeni bir süreçten geçiyor.Kuzey Irak’ta oluşan ve artık bir devlet yapılanması haline dönüşen Kürt egemenliğiyle birlikte ilk kez bir fırsat  ve şans yakaladığını düşünüyor.Bunun bir şans mı şanssızlık mı olacağı kaderin elinde değil tamamıyla Kürtlerin elinde.Üstelik sadece Kuzey Irak ‘ta ki Kürt yöneticilerin değil, özelliklede Türkiye,İran Suriye gibi komşu ülkelerin  sınırlarında yaşayan Kürtlerin bundan sonraki tutumlarına çok daha bağlı.

On yıllardır ezen ulus milliyetçiliğinin baskısı altında yaşayan Türkiyeli Kürtlerin son zamanlarda yaşamaya başladığı ruhsal kopuş ve bu ruhsal kopuştan yükselen ezilen ulus milliyetçiliğini, bugün artık her zamankinden daha fazla aslına sahip çıkmak durumundadır.

Gelinen noktada, Kürt halkı milliyetçilik cenderesine sıkışmış,’aşağıya doğru ‘uçuruma sürülmektedir. Biz Türkiyeliler bu uçurumun eşiğindeki Kürt halkına işte bir kurtuluş dalı uzatıyoruz.’Gelin, bir arada yaşamı savunalım’ diyoruz. Tutunun bu dala sevgili Kürt kardeşlerim, Tutunun… Hem kendinizi kurtarın, hem bizleri…”

 

                İşte bu noktada Kürt meselesinin çözüm noktası, Türkiye’nin genel olarak demokratikleşmesi ile çok ilgilidir. Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerde, Kürt tarafının Demokratik Özerklikten vazgeçtiği, ve Avrupa Birliğinin 4. ve 5. Maddelerindeki sivil yönetimlerin yetkinleştirilmesi öne sürüldüğüne ait duyumlar geliyor. Zaten tek başına Kürtlerin yaşadığı bölgelere verilen demokratik özerkliği Türklere kabul ettiremezsiniz. Dolayısıyla empati kurularak ilerleyecek olursak, Türkiye’yi kapsayacak tarzda bir idari organizasyonda reform yaparak demokratikleşme projesi gündeme getirirsek (ki hali hazırda yeni anayasa yapma sürecinde iken) kolay ilerleyebilir ve barışa ulaşabiliriz.

                Sevgili Hırant Dink’in yazdığı gibi konuyu anlamanın ve anlatmanın en iyi yolu kendinizi ötekilerin yerine koymaktır. Kürt meselesini de, Ermeni meselesini de,  Alevi meselesini de, Sünni meselesini de ancak  böyle anlayabiliriz, çevremize anlatabiliriz.Bugün girilen süreçte böyle düşünmek barışı kolaylaştıracaktır.Bu böyle biline..