BİR DÜŞÜNELİM HELE
Prof. Dr. Dursun Kırbaş

BİR DÜŞÜNELİM HELE

1.Önce bu güne nasıl geldik?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu andan itibaren otoriter bir zemine oturtulmuştur. (Ogün tarihi şartlar  belki bu böyle gerektiriyordu) 1950’de çok partili rejime (demokrasi demiyorum) geçildi. Bu otoriter yapı korundu. Otoriter yapıların bir biçimiyle sürdürülebilir kılınması gerekiyordu. 1960 darbesi bu yapıya yeni bir restorasyon yaptı. Sürdürülebilir hale geldi. Genetik kodları otoriter kaldı. 12 Mart 1970 darbesi bu genetik kodlarla yeniden hortladı. Demokratik
güçlerin harekete geçmesi ile 12 Mart rejimi geriledi. Demokrasi hep bir vitrin olarak kaldı. Demokratik güçlerin yeni mevziler kazanması derin güçler tarafından hazmedilemedi. Genetik kodlara zarar vereceği düşünülerek yeniden revize edildi. 12 Eylül 1980 darbesi budur. Bu darbe demokratik güçleri yerle bir etti. Yerle bir edilen bu zeminde ılımlı İslam projesi yeşertildi.Bu proje ABD’nin 1950 yıllarında SSCB’ye karşı tesis ettiği yeşil kuşak projesi’nin devamıydı. Yeşil kuşak projesi kapsamında kurulan “Komünizmle mücadele dernekleri” çerçevesinde Erzurum’un küçük bir vaiz Fettullah Gülen bu dernekler içerisinde yeşertildi, parlatıldı. Demokratik güçlerin gerilediği dönemlerde kollandı, yetiştirildi. Ilımlı İslam düşüncesinin mimarı yapıldı. Başından itibaren bir ABD projesi olan Fettullah Gülen,
2003’e kadar dünyanın birçok yerinde ABD’nin eskiden açtığı “misyoner okulları” yerine “Gülen okulları”açıldı. Bu okullar İslami topluluklar bulunan ülkeler içerisinde parlatıldı. Bir CİA projesi olarak geliştirildi. 2000’li yıllarda iktidar olan AKP’nin kadro kaynağı işte bu fideliktir.  Birçok AKP yetkilisi’nin FETÖ aşkı böyle başladı. Sonunda “ne istedilerde vermedik” noktasına geldi. Görüyoruz ki işte “ne istedilerse vermişler”. FETÖ ekibi AKP aracılığıyla bu ülkede ne istediyse yaptı. Haksız kazanç elde etti.  Haksız bir şekilde adamlarını, devletin içinde konumlandırdı.  İktidar buna kördü.  FETÖ’cülerin yaptıklarını ifşa eden  güçlere karşı aşağılayıcı bir ifade kullanılıyordu. Ne zmanki perde arkasındaki iktidar savası aleni hale gelince herkes elindeki güçleri harekete geçirdi. Erken kalkan yol alırdı. AKP erken kalktı ve yol aldı. FETÖ bir kontra hareketiyle öne geçmek istedi.15 Temmuz darbe girişimi işte budur.

2. Şimdi yeniden düşünelim.

Yukarıdaki süreçte devletin 1923’ten bu güne gelen “otoriter genleriyle” oynayan ve kendi lehine bir deformasyon yaratmaya çalışan FETÖ grubu duvara tosladı.
“Kandırıldık” diyenler uykusundan uyanmış gibi yapıyorlar. Rüzgar şu anda AKP’nin lehine. Bu rüzgarda dolan yelkenli nereye gidiyor. Rüzgara kapılanlar birkez daha düşünmeli. Sonu yine hazin olmasın. Bir yelkenli açık denizde ağır aksak belirlediği bir hedefe (Buna demokrasi diyelim) gidiyor.. Birden bir rüzgar çıkıyor sanki bizim hedefimize biran önce ulaşmamızı sağlayacak şekilde esiyor. Hepimiz rüzgara kapılıp gidiyoruz. Yalnız birileri bize dümendeki kaptanın “dümen”leriyle hedeften saptığımızı söylüyor.  Kimseye sözünü dinletemiyor. Sözün ve yazının geçerliliğini yitirdiği bir dönemde (görsel medya aklımızı kontrol ediyor) bu yazının çok fazla bir önemi yok ama.  T24  yazarı Hasan Cemal’in Şahin Alpay’ın gözaltına alınmasının ardından, duygusal yanı ağır basan yazısının son satırları benim aklıma takıldı “15 Temmuz’un kanlı askeri darbe girişimine karşı çıkmak, tek başına demokratlığın kriteri değildir ve olamaz.  Demokratlık, aynı zamanda Erdoğan’ın derinleşmekte olan sivil darbesine de hayır demekten geçiyor. (erişim tarihi 28/07/2016)diyor.

Bir düşünelim

 

Siz ne dersiniz?