Yüksek Seçim Kurulu 7 Haziran’ da seçime katılma yeterliliğini taşıyan 19 partiyi belirledi. Partiler, milletvekili adaylarını belirledi, seçim beyannamelerini açıkladı. Partilerin Genel Başkanları mitingler düzenliyor. Milletvekili adaylarıyla miting meydanlarında halktan oy istiyorlar. Muhalefet partileri, parlamenter sistemin devamından yana tavır koyarak seçim beyannamelerini ekonomi üzerine oluşturuyorlar. İktidarın parti devleti gibi hareket ederek kaynakları yandaşlara aktardığını, Türkiye' yi israf devleti haline getirdiğini, İktidar tarafından milli gelirin adaletsiz dağıtıldığını, ülkenin kaynaklarının üretime yönelik kullanılmadığını söylüyorlar.
Muhalefet partileri seçim beyannamelerinde kendilerinin bu ekonomik kaynakları ; üretimden yana kullanılabilmesi için köylüye, esnafa ve işverene; halkın refah içinde yaşayabilmesi için emekliye, işçiye, memura, annelere, öğrencilere ve engellilere yani halkın bütün kesimine;ülkenin çağdaş bir gelişim sürecine girmesi için eğitime aktaracaklarını belirtiyorlar.
Sosyal devlet anlayışıyla ülke kaynaklarının verimli kullanıldığında Türkiye'ye yeterli olduğunu kaynak yaratma sorunu yaşamayacaklarını söylüyorlar. Ak Parti ise, muhalefetin bu vaatlerini, “ Bol keseden attıklarını söyleyerek , kaynağınız nerede?” diyerek eleştiriyor. Bu vaatlerinin gerçekleşemeyeceğini söylüyorlar.
Başta eski Başbakan, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan parlamenter sistemin iflas ettiğini "Bu elbise bu ülkeye dar geliyor." sözleriyle ortaya koyarak, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile birlikte Türkiye'nin başkanlık sistemine geçmesinin gerektiğini savunarak meydanlarda Ak Parti'ye oy istiyorlar.
Onun içindir ki 7 Haziran seçimleri ülkemiz için çok önemli. Halkımız bu seçimde kullanacağı oyla, iktidarı belirlemenin yanında parlamenter sistemden yana mı yoksa başkanlık sisteminden yana mı olduğunu gösterecek.
Bana göre Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan bugüne kadar yaşadığı yönetimsel sancılı dönemler, parlamenter sistemin eksikliğinden değil ,seçme ve seçilme sisteminin yanlışlıklarından kaynaklanmaktadır. Bunun nedeni de siyasi partilerin iktidara geldiklerinde ellerindeki gücü kaybetmemek adına seçim yasalarını değiştirmek istememesidir. Her seçim döneminde siyasi partiler seçim beyannamelerinde bu adaletsiz seçim sistemini değiştireceklerini beyan etmelerine rağmen iktidara geldiklerinde, sürekli bu değişimi erteleyerek bir sonraki seçime kadar gerekli değişiklikleri yapmıyorlar. Sonra aynı vaatlerle milletin karşısına çıkıyorlar. Bu demokrasiyi özümseyene kadar devam edecek gibi görünüyor.
Gelelim kaynak meselesine; evet Türkiye’de kaynak sorunu var. Ama bu sorun insan kaynağı sorunu. Atalarımız ne güzel söylemiş "Bir kabın içinde ne varsa, dışarı o sızar." Bu sorun sermaye yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Ülkenin her alanda başarı derecesini belirleyen insan kaynağının niteliğidir.
Ülkemiz teknoloji üretemiyor, yüksek teknoloji ürünü ihracatında OECD'nin hemen her kriterine göre sıralamalarda sonlardayız. Bunun nedenini ciddi bir şekilde irdelemek gerekir. İlk sorgulamamız gereken eğitim sistemimizdir. Kaliteli eğitim ve öğretim yapabiliyor muyuz ? Daha doğrusu kaliteli, yeterli eğitim vererek kişilikli, nitelikli, yaratıcı insan yetiştirip gerekli ve yeterli çalışma ortamını sağlayabiliyor muyuz? Biz bunu yapamadığımız sürece kaynak meselesini hep yanlış tarafından tartışırız.
Siyasi partiler demokrasilerde araçtırlar, amaç değildirler. Partiler örgütlenmek, bir araya gelmek için kurulurlar, bölünmek için değil! Takım tutar gibi particilik olmaz.
Birlikte yaşamayı, fikirlerimiz üzerinden tartışmayı öğrenmeliyiz. Tarihte bütün yıkımlar, fikirleri tartışmayı beceremeyip, öfkeye kapılıp bunu eyleme dönüştürdüğümüz için olmuştur. Sinirlenmeden, yıkmadan, yakmadan birbirimize saygı duyarak yaşayabilmeliyiz.
Umarım önümüzdeki seçimler, hepimizin temenni ettiği şekilde, huzurlu ve refah düzeyi yüksek bir ülkede yaşayabilmemizin önünü açabilecek kadroların oluşmasına vesile olur.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayram’ınızı kutlarım.