Bir yılımız daha acısıyla, tatlısı az ama geneli çok kötü bir yıl (2019) geride kaldı. Hepinizin yeni yılı kutlu olsun. Yeni yıl yeni umut demektir, yeni umut geleceğe güvenle bakabilmeyi gerektirir. Bana göre mutluluk getirecek şeyler, güzel sözleri görmekten geçer. Bu benim geleceğe bakış anlayışımdır. Her yaşın ayrı bir güzelliği vardır. Gençlerde merakı, yaşlılarda bilgeliği görürüz. Bence doğal olmak hayatta en iyi şey. Atıp tutmamalı ayaklarını yere sağlam basmalı insanoğlu. Hayat tacirliğinden gerçeklere dönmesi lazım insanoğlunun.
Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün kurduğu ülkemizde, Anayasası'nda belirlenen demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti vatandaşı olarak 31 Aralık'ı, 1 Ocak'a bağlayan gecede eski yılı yolcu ediyor, yeni yılı sevinçle ve coşkuyla karşılıyoruz. Bunun neresinde bir başka dinin adetlerini kutsamak var? Hıristiyanlar 24 Aralık'ta kiliseye gidip dualarını ettiler. İbadethane Tanrı'nın evidir. Onlara da saygı duymak lazım. Kuran-ı Kerim'de ne deniyor? Dinde zorlama olmaz,aksine bırakın kolaylaştırın, diyor. Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Budist, Ateist, Deist ne olursa olsun önce insan deyip dinin taassubuna girmemeliyiz. İnanın, inançlarınızın gereğini yerine getirin ama sizin dininizden olmayan hiç kimseye düşmanlık beslemeyin. Hiçbir kutsal kitap bunu desteklemez ki hele Kuran-ı Kerim bunun aksini söyler. O yüzden kutsal kitabımızı okumalı, düşünmeli ve neyi emrettiğini iyi anlamalıyız. Dini siyasi amaçlarına alet ederek siyasilerin kendi iktidarlarını sürdürmek için Emesilerden, Abbasîlerden başlayıp dini Kuran'dan çıkarıp iktidarlarına alet edenler milyonlarca insanı katletmişler, Amerika Birleşik Devletleri'nde 100 Yıl Savaşları, Fransa'da 30 Yıl Savaşları'nda milyonlarca insan öldü. Yozlaştırılmış bir dinin toplum üzerindeki etkisi nükleer bombadan daha tehlikelidir.
Atatürk tarihten çıkardığı derslerle modern çağın koşullarını dikkate alarak tekke ve zaviyeleri kapattı. Atatürk bunun gerekçesini de, "Efendiler ve ey Millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir." (Atatürk, 30 Ağustos 1925) sözünde ve 1927'de yaptığı bir konuşma da, "Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı'yı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki, o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle ve vatan hainliği ile suçlamaktan geri kalmayacaktır." diyerek özetlemiştir.
Mehmet Akif Ersoy'un da, "Geçmişten ders çıkarmak, aynı hatalara düşmenizi engeller." sözünü göz ardı eden ülkemizde 1946 yılında çok partili rejime geçilmesinin ardından, seçimlerde siyasilerin oy deposu olarak gördükleri tekke ve zaviyeler, dergâhlar yeniden hortlatıldı, günümüze kadar süregeldi. Ve en son Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) devlet kurumlarına yerleşip sinisice ele geçirmeye çalışmış, sonrasında 15 Temmuz 2016'da askeri darbe girişiminde bulunmuş, 251 vatandaşımız Şehit düşmüş, 2703 vatandaşımız yaralanmış ve Gazi olmuştur. Bu darbe girişimi Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak düştü.
Ülkemiz bu sıkıntıları yaşıyorsa sadece siyasileri ve din adamlarını suçlayarak kurtulamayız. Az gelişmiş ülkelerde demokrasi, cahil seçmenlerin oylarıyla bazen yanlış insanları iktidara taşır. Bu siyasiler, devleti malı mülkü olarak görürler, yandaşlarını yanlarına alırlar.
Demokrasi rejimlerin en güzelidir. İktidara gelen siyasetçilerin en büyük vasfı siyasetten önce devlet insanı olabilmeleri olmalıdır. Devlet insanlığı bizim ülkemizde yerleşik hale gelen siyaset insanlığı ile bağdaşmaz. Devlet insanlığı erdemli olmayı, halkın ülkenin geleceğini düşünmeyi gerektirir. Maalesef ülkemizde siyaset insanları çoğunlukla kendi maddi çıkarları ve geleceklerini öncelikli düşünür durumdadırlar. Devlet insanlarının ise öncelikleri devletin soyulmasını önlemek, devletin zarar görmesini engellemek, koyulan hedeflere ulaşmak, devleti daha ileriye taşımaktır.
Ben inanıyorum ki çok yakın gelecekte iyi insanlar kötü insanları barındırmayacak çünkü öyle bir gençlik geliyor ki zeki, sorgulayan, araştıran, bilgi çağında teknolojiyi iyi kullanan bir dakikada dünya bilgisine ulaşma imkânına sahip gençleri kimse aldatamayacak. Bana gelecek umut veriyor. Rahmetli İsmet Paşa'nın dediği gibi "Bir memlekette, namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette kurtuluş yoktur."
Bugün azınlıkta olan namuslu insanlar gelecekte çoğunlukta olacaklar. Ne kadar görmezden gelirsen gelsen de, dile getireni olmasa da zamanı gelince gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu vardır.
Bu ülkenin bir sahibi var. Bu ülkede hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun vergisini ödeyen ülkesine karşı sorumluluklarını yerine getiren bu ülkenin vatandaşıyım diyen her insanımızın ülke üzerinde hakkı var. Hepimiz ülkemiz dara düştüğünde bedel ödüyor, düze çıkmak için çaba harcıyoruz. Çünkü biz halkız, eğer sorunlara duyarsız kalırsak birileri bu ülkenin sahibi olduğu hissine kapılır. O zaman herkesi yok sayar sadece ben der sonra da bu bedeli yine biz ödemek zorunda kalırız.
Artık kurtarıcı beklemeyelim, milleti sadece milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır. Halklar örgütlenir, güçlenirse karşısında hiçbir güç duramaz. Hayal tacirlerinin yanıltmalarına kapılmayıp gerçekleri görelim, Atatürk İlke ve İnkılaplarını kendimize yol gösterici olarak alıp daha da geliştirerek ilme ve bilime dönelim. Önemli olan sistem. Cahiller kişileri konuşur, yarı cahiller olayları konuşur, ergin insanlar işi konuşur. Toplum demokrasinin bir parçasıdır. Sonuç olarak demokrasiye sahip çıkalım. Olumsuzluklardan ders çıkarıp aklı ön planda tutup hatalarımızı tekrarlamaktan vazgeçelim. Bizim gidecek başka bir ülkemiz yok. Bin yıllık Türk Devleti güçlüklerin üstesinden gelmiştir. Yeter ki birliğimizi bozmayalım, gelecek gençlerimizle çok güzel olacak, hiç umutsuzluğa kapılmayın.
Sevgili okuyucularımız; demokrasilerde yasama, yürütme, yargıdan sonra basın 4. güç olarak konuşlandırılmıştır. Bafra Haber gazetesi amatör olarak 1950 yılında merhum Vural Dilmaç ve merhume Mübeccel Dilmaç Doksatlı tarafından kuruldu. Bu yıl 70. Yıldönümümüzü, kesintisiz olarak yayın hayatımızı sürdürmenin gururuyla birlikte yaşıyoruz. Bafra Haber gazetesi bir hevesin, bir maddi kazancın değil bir idealin ürünüdür. İlk günden bugüne kadar habercilik ilkelerinden hiçbir zaman sapmadan, basın ahlak kuralları içinde tarafsız, etik davranarak Bafralıların Bafra'ya yaptığı hizmetleri, yatırımları, acılarını, sevinçlerini, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini aktarıyoruz. Bafra dışındakilerin sesi, kulağı oluyoruz. Bafra Haber gazetesi hiçbir zaman merhum Vural Dilmaç'ın, Hasan Davran' ın gazetesi olmadı. Bafra'nın gönül dostlarının oldu. Bu duygular içerisinde gazetemizin yayın hayatını sürdürmesinde bize karşılık beklemeden maddi, manevi katkı sağlayan okuyucularımıza, herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.
Ben de 1970 yılında Hürriyet Haber Ajansı muhabirliğiyle amatör olarak başladığım gazetecilikte 50 yıldır DHA Muhabirliğini sürdürüyorum. Bunun yanında 25 yıl önce Vural abi Bafra Haber gazetesini çıkarmayacağını söylediğinde bende elli yıllık gazeteyi sonlandırmasının yanlış olduğunu belirttim ve Türkiye'de yerel gazete olarak 50 yıl yayın hayatını sürdüren gazetenin kapanmasını içime sindiremedim. Vural abiye, "Sana söz veriyorum ölene kadar Bafra’mızın değeri olan bu gazeteyi ben çıkaracağım." dedim ve gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği görevini bugün de sürdürüyorum. Gazetemizi aylık olarak çıkarırken, gazetenin internet sitesinden "Bafra Haber gazetesi, Bafra’nın Sesi" diyerek günlük haberleri yayınlıyoruz. Gazetemize ulaşamayanlar bu siteden günlük haberleri ve bu güne kadar gazetelerimizin çıkan sayılarını okuyabilirler. Bu köşe yazımı yazarken Vural abinin rahatsızlandığı, hastaneye kaldırıldığı haberini aldım. Kızı Hayat Hanım’la görüştüğümde tansiyon düşmesi sonucunda rahatsızlandığı bilgisini verdi. Ertesi sabah hastaneden taburcu olup evine geçti. Kendisiyle konuşma imkânım oldu. Vural abi konuşmamızda bana "Hasan gazete ne zaman çıkıyor?" diye sorunca Soylu Grafik'te sayfa düzenlemelerini yapıyoruz. Yarın çıktıları alıp Bafra Ofset' e vereceğim, dedim. Biz hazırlıklarımızı sürdürürken gelen telefonla acı haberi aldım. Sevgili Vural abim vefat etmişti. Hemen çalışmalara ara verdik. Kızıyla görüştük, cenazenin Çarşamba günü İstanbul'da defnedileceğini öğrendim ve İstanbul'a gidip Vural abiye olan son görevimizi yerine getirdik. Ölümünden iki gün önce gönderdiği köşe yazısında ve bizim sayfa hazırlıklarımızda hiçbir değişiklik yapmadan sadece Vural abimizin anısını yaşatmak adına onun yaşamından kesitler içeren haberimizi hazırlayıp gazetemize ekledik. Kaybımız ve üzüntümüz çok büyük, Allah Vural abiye rahmet eylesin, hepimizin başı sağ olsun.
Ben kendi adıma söylüyorum, yaşım ne olursa olsun bu tarihi değeri gelecek kuşaklara yansıtmak için ölene kadar çıkarmaya söz verdim. Ben ölünce ne olur bilemem. Ne yapayım bu da benim Bafra sevdam. Bu duygular içerisinde yeni yılda tüm güzelliklerin sizinle olması dileğiyle, sağlıklı ve mutlu seneler dilerim.