Önemsiz gözüken bu nasihatler aslında o kadar kıymetlidir ki. Bunun farkına varanlar hiçbir zaman kötü duruma düşmezler. Bugün ülkemiz insanları öyle duruma düşürülmüş ki insanlarımız yaşama enerjisini yitirmiş. Her şeye olumsuz yanından bakmaya, sürekli yakınma, amaç misyonu belirsiz yaşama duygusu kaybolmuş toplum haline geldik. Eskiden ağladığımıza ağlamıyor, güldüklerimize gülmüyoruz. Değişen ve gelişen hayat bizi olup bitenlere karşı duyarsızlaştırdı. Yozlaşma ve değer yoksunluğu her toplum için bir tehdittir. Hele çürüme toplumun en tepe katmanlarında başlamışsa tehlike çanları çalıyor demektir. Çıkarları uğruna renkten renge giren, dün ak dediğine bugün kara diyen, adının başında Prof. unvanı bulunan yalakalık yağdanlık yaparak iktidardakileri övmek, muhalefettekileri aşağılamak için görevlendirilmiş ruhen çirkin zavallılar her zamanda olmuş günümüzde de olmaya devam ediyor. Bu anlatımdan tenzih etmem gereken değerli profesörler var. Onları tenzih ediyorum.
Bugünlere nasıl geldik?29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak kurulmuş , Anayasası’nda da Atatürk ilkelerine bağlı devlet ilkesi, hukuk devleti ilkesi, sosyal devlet ilkesi, laik devlet ilkesi, eşitlik ilkesi, güçler ayrılığı ilkesini belirtmiş olmasına rağmen Türkiye çok partili rejime geçmesiyle bu ilkelerinden oy uğruna vazgeçip seçim kazanmak uğruna hiç parti ayrımı yapmadan dini siyasete alet etmiş tüm siyasi partiler dini cemaat liderleriyle pazarlığa oturup oylarını alabilmek için paraysa para ,arsaysa arsa ,kadroysa kadro vererek seçimlere girmişler, iktidarda kalabilmek pahasına bu günlere gelmişiz. Hiç birisi bizi aldattılar kandırdılar demesin. Hepsi anlaşarak bilerek bu anlaşmaları yaptılar. Suç aldatanda değil aldanandadır. Suçlu ararsak, suçlu! elinde gücü bulunduran milletin oylarını alarak kendilerini vekil tayin edip ülke yönetiminin emanet edildiği hükümetler ve milletvekilleridir. Demokrasi deyip olmayan demokrasiyi liderler sultasına indirgeyen; milli irade deyip seçimlerde milletvekillerinin listesinin sıralamasını tayin eden; liderlerin yaptığı seçim sistemiyle seçilen; milli irade deyip % 10’luk seçim barajıyla seçime gidersen; Müslümanız deyip Kuranı Kerim’de işi ehline, liyakat sahibine verin sözünü göz ardı edip kendi görüşümde olsun da liyakatsiz olsun deyip görevi ehil olmayan kadrolarla doldurursan; dini Kuran’dan çıkaran dincilere, tarikatlara, şeyhlere, şıhlara teslim edersen sonucu bu olur. Ortada ciddi sağlık sorunları olan bir kişi(Fetö) veya Türkiye’de 22 tarikat ve cemaatin emperyalistlerle iş birliği yaparak çocuklarımızın geleceğini farklı yönlere sürükleyen 1967 yılından bu güne kadar yurtlar, dershaneler, okullar, üniversiteler kurarak bu okullarda öğrenci yetiştiriyorum adı altında dini istismar ederek binlerce çocuğumuzun kanına giren bu hasta adam zamanında hastaneye veya tımarhaneye yatırılıp tedavi edilseydi bu kadar insanın günahına girip, canına kıymazdı. Bunu yaparken de okullar Milli Eğitim’e bağlıydı. Hiç mi denetleme aklınıza gelmedi?
Sayılabilecek daha çok ihmallerin sonucu ülkemiz 15 Temmuz’ da bir felaketin eşiğinden döndü. Ülkemiz 3 tarafı denizlerle çevrili, dört tarafı gözünü açıp ülkemizi nasıl böleriz düşüncesinde olanlarla çevriliyken bu da yetmezmiş gibi beşincisi de içteki düşmanların saldırısıyla olmayan demokrasimiz değil ülkemiz bir felakete sürüklenecekti. Hepimiz canımızdan bir parça çocuklarımızı, peygamber ocağı deyip, kınalar yakarak, davul zurna eşliğinde halaylar çekerek bu vatan uğruna şehit olabileceklerini bile bile askere gönderdik. İyi ki vatanını seven kahramanlarımız vardı. Bu vatan hainlerine karşı çıktılar. Milletimiz de İstiklal Savaşı vererek sahip olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’ne ve demokrasisine sahip çıktılar.
Bu günlerden nasıl kurtuluruz? Mustafa Kemal Atatürk’ ün silah arkadaşlarıyla yedi düvelle savaşarak, İstiklal Savaşı vererek, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Atatürk’ü yok saymanın, unutmanın, başka arayışlara girmenin ülkemizi ne hale getirdiğini 15 Temmuz’da hep beraber gördük. Atatürk demek, lider demek. Onu tüm dünya görmüş, liderliğini saygıyla kabul etmiştir. Dünyaya böyle bir lider bir daha gelmemiştir. Böyle bir lidere sahipken başka arayışlara girmemizin başımıza ne dertler açtığını yaşadık. Ülkemiz Atatürk felsefesiyle kavga ettiği için bu günleri yaşıyoruz. Cumhuriyetin kıymetini bu ülkenin aydınları, vatandaşları da bilmedi. Bugünlerde onun değerini yaşayarak öğreniyoruz. Atatürk sadece Türklerin değil, emperyalizmin ezdiği ve sömürdüğü milletlerin de ortak kahramanıdır.
Atatürkçü düşünce, ideolojidir, akılcıdır, dogmatik değildir. İnkılapçılık, değişen ve gelişen dünyada modernleşmedir, demokrasidir, bunları hayata geçirmektir. Atatürk’ün inkılaplarına, devrimlerine sahip çıkmak için en önemlisi eğitim. Bütün okullar Milli Eğitim’e bağlanmalıdır. Modernleşme ve gelişme, üretme eğitimden geçer. Bu ülke şeyhler, dervişler, tarikatlar, cemaatlerden mutlaka kurtarılmalı. Din, mekteplerde Türkçe; Kuran, mealinden okunmalı ve hadisler hurafelerden arınmalıdır. Bunun ne kadar önemli olduğunu anladık sanırım. Bizim dinimiz akıl dinidir. Aklı olmayanın dini olmaz. İşletilmeyen akıl, akıl değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” demiştir.
1918’de vatan düşman işgalindeyken Mustafa Kemal Atatürk vatan bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin istiklalini milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır deyip çok zor dönemde vatanı bize emanet etmiş. Ulusal egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu dile getirmiştir. Bizde, bu ülke için canını verenleri hiç unutmadan bizden sonrakilere özgür bir vatan bırakmak için canımızı vermeye hazırız. Böyle bir coğrafyada ümitsizliğe yer vermeden ya istiklal ya ölüm diyecek milletiz. BU BÖYLE BİLİNE…
Bu duygu ve düşünceler içerisinde Kurban Bayramı’nızı kutlarım.